TARİH: 13 Ağustos 2017
GAZETE/DERGİ: HT
Kübra Par RÖPORTAJI
TÜRKİYE 3 gündür Trabzon’da PKK’lı teröristlerin öldürdüğü 15 yasındaki Eren’e ağlıyor. Yıllar önce benzer bir acıyı BirGün yazarı sinema eleştirmeni Cüneyt Cebenoyan da yaşamıstı. Ablası arkeolog Yasemin Cebenoyan, PKK’lı bir teröristin 30 Aralık 1994’te Taksim The Marmara Oteli’nin altındaki pastaneye koyduğu bombanın patlaması sonucu can vermişti. Aynı saldırıda yazar Onat Kutlar da hayatını kaybetmişti.
Cüneyt Cebenoyan, geçen hafta sosyal medya hesaplarında yönetmen Fatih Akın’ın Rojava’daki YPG’lileri konu alan yeni film projesini eleştiren bir yazı kaleme aldı ve Türk solu içindeki belli bir kesimin PKK ile arasına yeterince mesafe koyamadığını dile getirdi.
Cebenoyan’ın “Standart Türk entelektüeli, Batı hangi fikri pompalıyorsa onu içselleştirir. Batı, YPG/PKK için ‘Özgürlük savaşçısı devrimciler derse, Türk entelektüeli orada başka hiçbir şey görmez. PKK ablanızı öldürür. Tek talebiniz özür dilenmesi olur. Dilemezler ama talep eden olarak siz ırkçısınızdır diye devam eden sözleri, özellikle sol çevrelerde büyük yankı uyandırdı.
Cebenoyan ile buluşup hem PKK’ya ve Fatih Akın’a yönelik eleştirilerinin nedenini hem de ablası Yasemin Cebenoyan’ın hikâyesini sordum…
KP: Fatih Akın için “Çaptan düşmeye başlayınca, kendisini kabul ettirmek için ya soykırım üzerine bir şeyler söyler ya Kürt meselesine dalar demişsiniz. “Fatih Akın tribüne oynuyor” demek mi istiyorsunuz?
CC: Genelleme yaparak biraz haksızlık da etmiş olabilirim ama bir sanatçı içinde yaşadığı topluma ters gelebilecek, kendisini riske atacak şeyler söyleyebilmeli. Fatih Akın bunu yapmıyor. Tam tersine Almanya gibi soykırım tasarısını kabul etmiş bir ülkede soykırım filmi yapıyor. Tribüne oynamak budur, çünkü senden beklenen budur. Elbette çok büyük bir felaket yaşanmış, bu konuda kuşkum yok ama Almanya’nın bu tasarıyı geçirmesinde başka niyetler olduğunu düşünüyorum. Alman medyasında PYD, insan hakları için mücadele eden şahane bir örgütmüş gibi yazılıyor. Ama ben bunun geçmişini de Türkiye’de neler yaptığını da biliyorum. Sivilleri öldürmese sorun ortadan kalkacak mı? Sen ne hakla askere giden çocukları öldürürsün? Ne hakla maça gelmiş polisleri öldürürsün? Bunlar yargısız infazlardır, cinayettir. Adını koymak lazım.
KP: Fatih Akın’ın “Rojava” adlı yeni filmine, “CIA’nın emrindeki örgüt devrim yaparsa Fatih Akın da sinema yapar. Akın’ın yeni filmi “Rojava’. Standart Türk entelektüeli, Batı hangi fikri pompalıyorsa onu içselleştirir” diyerek tepki gösterdiniz. Ne demek istediniz?
CC: Açık aslında ne dediğim. Fatih Akın’ın yeni projesini tanıtma aracı, YPG’nin bir propaganda posteri. Bir sanatçının bir siyasi hareketle bu kadar mesafesiz olması, zaten temelde yanlış bir şeydir. Kaldı ki sen bunu YPG ile yapıyorsun. YPG’nin PKK ile aynı şey olduğu açık. YPG’nin IŞİD’e karşı kendi toprağını savunmasını ben de destekledim ama olay orada kalmadı ki. Şu anda YPG, Amerikan ordusuyla birlikte Kürtlere ait olmayan köyleri ve kasabaları işgal ediyor. Mesela Hıristiyanların terk ettikleri köylere, kasabalara girip oradaki mallara, mülklere el koyuyor. YPG’nin ya da PKK’nın devrimcilik sıfatını hak ettiğini düşünmüyorum. Devrimcilik Amerikan karargâhlarında yapılmaz.
KP: “Batı, YPG/PKK için ‘Özgürlük savaşçısı devrimciler’ derse, Türk entelektüeli orada başka hiçbir şey görmez” demişsiniz. Sol entelektüel kesim içinde PKK’yı özgürlük savaşçısıymış gibi görenler ve hatta böyle görmeyenlere mahalle baskısı uygulayanlar mı var?
CC: Solda belli kesimler arasında PKK’yı ve PYD’yi idolleştirme durumu var. Ama derler ya: “PKK, Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan işkencelerden dolayı ortaya çıktı.” Eğer PKK mağduriyetin bir sonucuysa ve dolayısıyla makul görülmesi gerekiyorsa IŞID’i de makul gör, çünkü o da bir mağduriyetin sonucu. O da Irak’ta yıllarca sürdürülen ambargo, işgal, ardından Libya’nın yıkılışı ve Suriye’de olanların sonucu… Ama elbette IŞİD’in savunulacak bir yanı yok. İntikam hakkı diye bir hak yok. Ben silahlı mücadeleye hiçbir zaman inanmadım.
PKK’nın ilk çıktığı zamanları hatırlıyorum. Nasıl bir vahşet uyguladıklarını duyuyorduk. Burun kesmeler, kulak kesmeler, infazlar… Ve bunları yaptıkları insanlar solculardı. Kendilerine alan açmak için alternatif bütün muhalefeti şiddetle yok ettiler. Kimse PKK’dan yana değildi. Tuhaf, satanist bir örgüt muamelesi görüyordu. O zamanlar daha 1984’teki meşhur karakol baskınını yapmamışlardı. O sırada ben 12 Eylül cuntasını eleştirdiğim için
hapisteydim ve Dev-Yol ve Dev-Sol’cularla kalıyordum. O ana kadar PKK neredeyse sapık bir örgüt olarak görülürken, devlete karşı bir saldırı gerçekleştirdiğinde sol örgütlerin takdirini kazandı.
KP: Peki, Kürtlerin demokratik haklarını desteklemekle ve hatta HDP’yi desteklemekle PKK’yı desteklemek arasına yeterince kalın bir çizgi çekilemediği oluyor mu?
CC: Evet, kesinlikle! Ben, PKK’nin bırakın demokratikleşmeye katkısı olduğunu, engellediğini düşünüyorum. PKK başından beri bir ölüm makinesi olarak çalışıyor. Bugüne kadar insan öldürmekten başka ne yaptı? Sürekli milliyetçiliği ve militarizmi körükledi. Neyi savunduğunu bile doğru dürüst bilmiyoruz. Bugün ABD’yle ve CIA ile bu kadar yakın ilişkileri varsa bunun geçmişi ne zamana kadar uzanıyor? Elbette Kürtlerin sorunları var. 1938’de Dersim’de korkunç bir katliam yapılmış örneğin. Yıllarca “Kürt diye bir şey yoktur” denilmiş. Faili meçhul cinayetler işlenmiş ama bunlar PKK vahşetini meşru kılmaz. Türkiye’de ezilen, baskı gören ya da zulme uğrayan bir tek Kürtler değil. Ama böyle davranan bir tek PKK…
KP: Aslında bütün bu tartışmanın temelinde sizin kalbinizde yatan bir acı var. 30 Aralık 1994’te Onat Kutlar’ın can verdiği Taksim The Marmara Oteli’nin andaki Opera Pastanesi’ndeki patlamada, siz de kız kardeşiniz Yasemin Cebenoyan’ı kaybetmiştiniz. O gün ne olmuştu? Yasemin Hanım kimdi?
CC: Yasemin, 37 yaşında bir arkeolog ve rehberdi. 29 Aralık’ta ailece doğum gününü kutlamıştık. Ertesi gün bir arkadaşı hediyesini vermek için davet etmiş, Onat Kutlar da Filiz Hanım ile evlilik yıldönümlerini kutlamak için oradaymış. Portmantoya asili bir paltonun cebindeki bomba patlatılmış. Onat Kutlar’ın şahsını hedef alan bir eylem değil, sivilleri hedef alan bir patlamaydı. Olaydan kısa bir süre sonra bir PKK’lının yakalandığı açıklandı. Açıkçası ben başta inanmadım. Çünkü IBDA-C adlı örgütün yayın organında yılbaşı gecesini zehir edeceklerine dair ifadeler kullanılmıştı. Dolayısıyla olağan şüpheli olarak PKK’ya yıkıldığını düşündüm. Fakat sonra gelişmeler IBDA-C olmadığını gösterdi. Sultanahmet Meydanı’na bırakılan bir bombalı aracın takibi sonucu Deniz Demir adında bir PKK’lı yakalandı ve Taksim’deki bombayı da kendisinin koyduğunu itiraf etti. Benzer araçlarla benzer eylemler yapmış bir kişi, “Ben yaptım” diyor. IBDA-C’nin böyle bir eylem gerçekleştirdiğine dair kanıt yok. Kaldı ki PKK çıkıp da ‘Biz yapmadık’ demedi.
KP: Ama Onat Kutlar’ın ölümünden bahsedilirken ‘PKK yaptı’ denilmiyor. Bu gerçeği bir tek Türk solcusu ve liberali kabul etmiyor’ diyorsunuz…
CC: Onat Kutlar’ın kimliği belli. Aydın, solcu, laik bir Cumhuriyet Gazetesi yazarı. Sanki eylem ona yönelik bi suikastmış ve dinci faşizan bir örgüt tarafından hedef alınmış gibi yazılıp çiziliyor. Ama öyle değil. Onat Kutlar’ın ölümü tamamen tesadüf. O sandalyede değil de başkasında oturuyor olsaydı başına bir şey gelmeyecekti. Ayrıca bu eylem yılbaşı gecesi yapılmadı ki, bir gün öncesi… “Bu işi IBDA-C yaptı” gibi bir imaj vermeye çalışanlar var. Peki, onların adına kim yaptı? IBDA-C diye bir kişi yok ki… PKK’lı Deniz Demir, “Ben yaptım” diyor.
KP: Onat Kutları PKK’nin değil de dinci IBDA-C’nin öldürdüğünü düşünmek daha mı çok işine geliyor birilerinin?
CC: Kesinlikle öyle. Sağ, İslamcı örgütler üzerine çalışmalar yapan, aralarında Ruşen Çakır’ın da olduğu uzmanlarla konuştum. “Kesinlikle PKK’dır. IBDA-C’nin bunu yapabilecek ne gücü ne de örgütlenmesi var” dediler. PKK’nın buna benzer eylemleri zaten var, Kuşadası’nda minibüs infilak ettirmek, Sultanahmet’e bombalı araç bırakmak, Mavi Çarşı, Çetinkaya Mağazaları, daha bir sürü saldırı… Bakın, bu benim kişisel meselem değil. Ablam olmasa da bu adamlar bunları yapıyor ve buna karşı çıkmak lazım ama ben her sesimi çıkardığımda sopa gösterildi. TÜRK SOLU KENDİNİ PKK’DAN AYRIŞTIRMALI. PKK’nın öldürdüğü devrimci öğretmenler karşısında solun suskunluğu malumdur. Türk solu kendini PKK’dan ayrıştırmadığı müddetçe bence kitleselleşme şansı yok. Elbette Türk solu içinde böyle olmayanlar da var ama PKK ve sol aynı şeylermiş gibi bir izlenim verenler de var.
KP: PKK’dan direkt tehdit aldığınız oldu mu?
CC: Direkt tehdit nedir bilmiyorum ama aldım. Adları sanları belli, HDP Şişli İlçe Örgütü Yönetim Kurulu üyelerinden Pınar Yiğitoğulları bana Messenger’dan, “Hesabını soracağız” falan diye tehdit ve hakaret etti. 170 tane ortak arkadaşımız var. Bu benim mahallemden birisi ve bana hakaret ediyor beni tehdit ediyor. Mahkemeye versem basına işler açılacak. Böyle şeyleri nasıl yapabiliyorlar, anlamıyorum.
KP: Bir yazınızda, “Ablam Yasemin yaşasaydı, oyunu HDP’ye verirdi” demişsiniz. HDP’ye oy veriyor musunuz? Yoksa ablanızın farklı bir politik çizgisi mi vardı?
CC: HDP’ye 3 kez oy verdim. Hem de “Benden HDP’ye oy vermemi nasıl beklersiniz?” diye kendi mahalleme seslenen bir yazı yazdıktan sonra oy verdim.
KP: Tereddüt etmiş miydiniz?
CC: Tabii ettim, hiçbir zaman içim huzur bulmadı. Katliam bombacılarının cenazelerini sırtında taşıyan HDP’li yöneticilerin ihraç edilmediğini gördükten sonra da artık oy vermem. O zaman da PKK ile HDP|arasında bir bağ olduğunu bilmiyor muyduk? Ama o dönemde Demirtaş’ın çok pozitif söylemi vardı. Açıkçası ablamınki gibi başka cinayetler olmasın, siyaset, siyaset meydanında, Meclis’te yapılsın diye, içimde bin tane kavga sürerek gittim HDP’ye oy verdim. Bir yandan da benim bütün çevrem, bütün mahallem HDP’ye oy veriyordu.
KP: Peki o mahallenin şimdiki fikri nasıl? PKK’ya artık tepki gösteriyorlar mı?
CC: Hayır, pek değişen bir şey yok. Bunlar kolay kolay değişen şeyler değil. Çünkü arkasında anlık karalar falan yok, dünyaya bakış açısı var. PKK’nın Marksist bir örgüt olduğu sanılıyor ama milliyetçi bir örgüt. En başından beri iktidar isteyen bir örgüt. Orada Karayılan gibi, Öcalan gibi kendi iktidarını isteyen adamlar var. Kürtlerin büyük bir çoğunluğunun Türkiye’den kopmayı ve bağımsız bir devlet olmayı istediğini zannetmiyorum. Benim mahallemin. PKK’yı hoş görmesinin üzerimde çok ciddi psikolojik olumsuz etkileri var. Mahallenizde bir katil var ve o katil ablanızı öldürmüş, çevrede dolaşıyor. Onunla her gün karşılaşıyorsunuz ve mahalledeki herkes ona saygı gösteriyor. Tecavüzcünüzün ortalıkta dolaştığını ve saygı gördüğünü düşünün, nasıl hissedersiniz? Bunun gibi bir durum. Bunu en yakınlarım bile anlamıyor.
KP: Ablanız Yasemin arkasında nasıl bir hayat bıraktı, aileniz nasıl etkilendi?
Müthiş sarsıldık. Babamın işi falan vardı, kendisini başka alanlarda var edebiliyordu ama
annem çok korkunç etkilendi. O güne kadar çok dindar olmayan annem, kendini dine verdi. Günlerini dua kitapları, Yasin okumakla geçirdi.
CÜNEYT CEBENOYAN KİMDİR?
✓ Sinema eleştirmeni, radyo programcısı ve oyuncu.
✓ BirGün Gazetesi’nde haftalık sinema eleştirileri yazıyor.
✓ Avusturya Lisesi ve Boğaziçi Ekonomi mezunu.
✓ 1984’te 12 Eylül darbesine ve 1982 Anayasası’na karşı çıktığı için tutuklandı, 14 ay hapis yattı.
✓ Express ve Roll dergilerinde yazılar yazdı, CNN Türk’te çalıştı. Açık Radyo’da Erkekler, Kadınlar ve Rock’n Roll, Ahtapotun Bahçesi ve Erguvani İstimbot gibi programlar yaptı.
✓ ‘Hayatboyu’, ‘Gözümün Nuru’, ‘Dar Elbise’ ve ‘Çıplak Gerçek’ filmlerinde oynadı.
✓ Eşi Ayşegül Cebenoyan anne-baba koçu ve çevirmen.
✓ 1999 depreminde 2 yaşındaki oğlunu ve anne-babasını kaybetti.
✓ Elif adında 15 yaşındaki kızı Avusturya Lisesi’nde okuyor.
✓ 1994’te Taksim’deki PKK saldırısında hayatını kaybeden kız kardeşi Yasemi Cebenoyan, St. Benoit’den mezun olduktan sonra önce Fransız dili ve edebiyatı, sonra arkeoloji okumuştu. Arkeolog olarak kadro bulamadığı için rehber olarak çalışıyordu.