Tarih: 28 Ocak 1995
Gazete/Dergi: Express
Haber şöyle olabilirdi: ‘30 Aralık Akşamı The Marmara Oteli’nin kafesinde patlayan bomba sonucunda otelde kalmakta olan iki Hollandalı turist hayatını kaybetti. Polis bombanın PKK’nın kullandığı türden olduğunu söyledi.’
Olay böyle olsaydı 30 Aralık’taki bombalamanın PKK tarafından yapıldığına inanacaktı herkes. Beş yıldızlı turistik bir otelin kafesinin bombalanması PKK’nın eylem tarzına aykırı değildi çünkü.
Ama olayda ölenler iki Hollandalı turist değildi. Yasemin Cebenoyan ve Onat Kutlar’dı. Eylemi İBDA-C üstlenmişti. Gayri-resmi yayın organları Taraf’ta bombalama öncesinde Eylem çağrısında bulunmuşlardı zaten. Adresler vermişler, okurlarına kafeleri, otelleri ve barları bombalamaları için ‘İstersen yapabilirsin. İste ve yap’ demişlerdi. Bombalama sonrasında da Taraf dergisi İBDA-C’nin eylemcilerini selamlamış, kurbanlara hakaret yağdırmıştı.
Ölenlerin aydın, laik, demokrat kimlikleri de eylemin İBDA-C tarafından yapıldığını doğrular gibiydi. Ama bir bombanın kimi öldüreceği bilinmez. Bombalamayı yapanların birçok kişi gibi, o kafeye aydınların gittiğini bildiğini de sanmıyorum. Bomba turistleri de, garsonları da öldürebilirdi. Dindar bir kişi de olabilirdi, bir ateist de, bir Kürt de olabilirdi bir Türk de.
Eğer bombalamayı İBDA-C yapmışsa burayı yılbaşı kutlamaları yapan bir mekan olarak gördüğü için yapmıştır. Eğer polisin şüpheleri doğruysa ve PKK yapmışsa, burayı turistik bir merkez olduğu için ve/veya doğudaki yangını batıya da taşımak mantığıyla yapmıştır. Kan davası güttüğü için yani. İBDA-C’nin eylemi üstlenmesi, gerçekten yaptığını kanıtlamıyor. İBDA-C’nin yapmadıkları eylemleri üstlenmek gibi bir geleneği olduğu da biliniyor.
Sonuçta, şimdilik iki seçenek var: PKK veya İBDA- C. Bu arada bu iki seçeneğin birbirlerine zıt karakterler taşımadığını da belirtmek gerek. Taraf dergisindeki yazılarda PKK’dan kardeş örgüt yaklaşımıyla söz ediliyor. Bu iki örgüt işbirliği yapıyor da olabilirler.
Medyada çıkan yazılarda ise net bir seçim var. Yazarlar dünya görüşlerine göre, cinayetleri kimin işlediğine karar vermişler. Solun seçimi İBDA-C oldu. Bu seçimi belirleyen de eylemin yapılış tarzı, polis açıklamaları, hatta Taraf dergisinde çıkan yazılar değil, ölenlerin kimliğiydi. Mantık ya da olayın analizi değil duygular ve tesadüftü bu seçimde belirleyici olan.
Ne çıkan yazılarda ne de cenazede atılan sloganlarda PKK’ya toz kondurulmadı. Sol bu eylemi PKK’nın yapmış olabileceği gerçeğini gözönüne almak bile istemedi. PKK’yı kınamak için bu eylemin PKK tarafından yapılmış olması da gerekmiyordu. PKK bu elemi yapmamış olsa da, bu tür eylemler yapıyor. PKK’nın işi bu çünkü: Terör.
Sol PKK konusunda kendi değerlendirmesini yapacağına, işin kolayına kaçıyor. Kolayı da şu: Resmi söylemin karşısında olmak. Bunu yapınca, sol politikada da doğmuş oluyor. PKK bugüne kadar çok cinayet işledi. Otobüs durup durup yolcu taradı. Sonra da televizyona çıkıp ‘Eee, kurunun yanında yaş da yanar’ dedi. Alışveriş merkezlerini yaktı. Köyleri basıp bütün halkı öldürdü.
Sol kurbanlara sahip çıkmadı. Ateş düştüğü yeri yaktı. Marmara Oteli’nin kafesinde iki garson ölseydi, yine aynı şey olacaktı. Kimse yürüyüş yapmayacaktı. Ateş düştüğü yeri yakacaktı. Sol halka, ‘halkımıza’ biraz daha yabancılaşacaktı. Yalçın Küçük ve Bilgesu Erenus dağda gerillacılık oynayıp komedyenlik yaparken halk acı çekecekti.
Haklı davalar, haksız yöntemleri meşrulaştırmaz. Üstelik PKK’nın davasının ne olduğunu kim biliyor? Bu kadar nefret, bu kadar şiddet ekerek, ‘barış içinde birlikte yaşama’ gibi bir amaca ulaşılabilir mi?
Hiçbir şey, ne devlet terörü, ne de başka bir şey terör estirmenin, alçaklığın gerekçesi, özrü olamaz. Bombalama eylemleri, savunmasız insanların taranması alçaklıktır. Kimse Tanrı rolü oynama hakkına sahip değildir. Kimse kendini tarihin, ilahi adaletin memuru olarak göremez.
Kimse başkalarının hayatı söz konusuyken ‘Ne yapalım, kurunun yanında yaş da yanar’ diyemez. Bir kişinin hayatına değer vermeyen, insani olan hiçbir şeye değer veremez.