TARİH: 6 Aralık 2014
GAZETE/DERGİ: Birgün
1001 Belgesel Film Festivali sayesinde çarşamba akşamı Levent Kültür Merkezi’nde Yönetmen Reyan Tuvi’nin de ‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’ (YAYOD) adlı filmini nihayet izleyebildim. Belki YAYOD’dan niye bu şekilde söz ettiğimi anlamayanlar olacaktır. YAYOD, Antalya Film Festivali’nde yasaklanan, sonra geri alınan ama festival yönetiminin hâlâ bir özür dilememesi üzerine diğer belgesel filmlerin çoğunluğuyla birlikte yarışmadan çekilen Gezi belgeseli.
Evet, YAYOD bir Gezi belgeseli. Gezi’nin tek belgeseli değil, Gezi’nin bütününü de anlatmak iddiasında değil. Bunlara sonra geliriz. Mühim olan YAYOD’un Gezi’yi konu alması. Gezi’yi konu alınca elbette masum insanlara yönelik polis şiddeti de olacak, o insanların polise ve hükümete yönelik öfkesi de olacak. Var da. İşte bütün hikâye bundan ibarettir. Gerisi yalanın daniskası. Yok Reyan Tuvi’yi koruyorlarmış, yok hakaret varmış, yok önseçici kurulun yetkisinde değilmiş yarışan filmleri seçmek, yok soruna çare bulmak için gece gündüz uğraşılmış ama uzlaşmaya yanaşmayan kötü niyetliler yemeyip içmeyip basına “sözde sansürü” jurnallemişler, vesaire vesaire. Bütün bunların yalan dolan olduğuna filmi seyrettikten sonra kesinkes inanıyorum. Çünkü YAYOD’un yasaklanması için tek bir gerekçe olduğunu gözlerimle gördüm: O da Gezi hayaletini iktidarın hafızasında yeniden canlandırması. Onlar zaten unutamıyorlar ama unutturmak istiyorlar. Unutturmak istedikleri halkın dayanışması, direnmesi ve kazanması. Kazanılan bir muharebe de olsa, savaşın kendisi olmasa da zafer zaferdir.
Çarpıtmak istiyorlar. Kendi vandallıklarını, halkın vandallığı olarak tarihe geçirmek istiyorlar. Yok öyle yağma. Vandal iktidarın ta kendisiydi. Kentin en önemli yeşil alanlarından birini, bir depremde sığınacağımız önemli bir yeri yok etmek, alışveriş merkezine çevirmek istiyorlardı. Halk izin vermedi. Onlar vandallıklarına devam edecek, halk da direnmeye devam edecek. YAYOD’un yaptığı en önemli şey, katı gibi görünen kimliklerin nasıl kırıldığını göstermesi. Homofobiklerin homofobilerinden, ırkçıların ırkçılıklarından, milliyetçilerin miliyetçiliklerinden uzaklaşabildiklerini, değişebildiklerini ve birbirleriyle dayanışma içine girebildiklerini göstermesi. Film bu doğrultuda, daha çok anti kapitalist Müslümanlara, LGBTİ bireylere, Kürt ve Türk miliyetçilere odaklanıyor. Gezi’nin asıl ev sahipleri bu nedenle az varlar filmde. Ama Tuvi’nin de dediği gibi, çok renkli Gezi’nin, olası belgesellerinden, renklerinden sadece biri YAYOD. Yoksa, işte Gezi budur diye ortaya çıkmış bir belgesel değil.
Hakaret iddialarına gelince… Seyreden hemen herkes gibi ben de bir şey duymadım. Ama gerekçe arınırsa elbette bulunur. Tayyip Erdoğan’a yönelik öfke filmin birçok yerinde görülüyor, duyuluyor. Evet ya, bu ülkede Tayyip Erdoğan’ı hiç sevmeyen büyük bir kitle de var! Film işte bunu gösterdiği için yasaklandı. İsteseler sessiz sedasız her sorunu çözebilirlerdi, beğenmedikleri altyazıyı çıkarttırabilirlerdi kanaatindeyim. Ama niyet yoktu buna.
İğneyi de kendimize batıralım. Ben belgeselcilerin festivalden çekilmesini yanlış buluyorum. Reyan Tuvi’nin altyazıda değişiklik dışında başka hiçbir değişikliğe uğratmadan filmini yarışmaya sokma kararını doğru buluyordum. Maalesef bu noktada durulmadı. Tuvi ihanet etmekle, geri adım atmakla suçlandı. Oysa YAYOD çatır çatır gösterilecekti Antalya Festivali’nde. Güzel olacaktı. Diğer filmler de gösterilecekti. Sansürcüler kuyruğu dik tutmak için hâlâ sevimsiz açıklamalar mı yapıyorlar? Yapsınlar, ne olacak? Açıklamaya açıklamayla karşılık verilirdi. İcabında dalga geçilirdi. Aşağılanırdı. Onların hedefledikleri bu açıklamaları yapmak değil, filmleri göstermemekti. Sonuçta da bu oldu. Gelecek yıl daha geri bir noktadan başlayacağız. Bazen sonuna kadar gitmemeyi öğrenmek lazım. Sansürün azı çoğu vardır, vardı.