Tarih: Mart 1998
Gazete/Dergi: Roll
Unfinished Monkey Business
IAN BROWN
(PolyGram)
Stone Roses 1989’da bir gelmiş, pir gelmişti. Geleneksel rock/pop/indie müziğiyle doğmakta olan asit house/ekstazikültür arasındaki sınırları bulandırmış, dans müziğiyle rock’ı barıştırmışlardı. Bunu yaparken sapına kadar yerel, sapına kadar Manchesterlı kalmaya da özen göstermişlerdi. Sonrası o kadar parlak olmadı. Menacerleri ve plak şirketleriyle anlaşmazlıklar, birbirleriyle ilişkilerinin gevşemesi filan derken, ikinci albümlerine kadar beş yıl geçti. “Second Coming” (İkinci Geliş) iyi bir albüm olmasına rağmen birincisinin gücünde ve orijinalliğinde değildi. Ortam da aynı ortam değildi elbette. Önce baterist Reni, ardından gitarist ve grubun lan Brown’la birlikte lideri John Squireayrıldı. Zaten hiçbir zaman parlak bir şarkıcı olmayan lan Brown grubu sürdürmeye çalıştı ama, sabaha kadar joint içtiği bir gecenin ardından çıktığı Reading konserinde iyice çuvallayınca, Stone Roses’a nokta koymanın zamanının geldiği de belli olmuştu.
John Squire, Seahorses’ı kurdu ve geleneksel rock çizgisinde, ilginçliği olmayan ama çok satan bir albüm yaptı. Son ümit lan Brown kalmıştı, Stone Roses mirasçılarının defteri ya kapatılacak ya da… Ian Brown’ın “Unfinished Monkey Business”ıyla bu defterin kapatılıp kapatılmayacağına karar vermek zor. Devamını beklemek zorundayız. Brown ortada duran bir albüm yapmış. Hemen her parçada çok güzel bir an yakalamak mümkün. “My Star”, “Can’t See Me” ve “Corpses In Their Mouths” ise bütünüyle iyi şarkılar. “My Star” özellikle oryantal açılışı, marş ritmiyle hüznü karıştırmadaki başarısıyla öne çıkıyor. “Can’t See Me”nin ritim kısmı ise Roses’ın Reni ve Mani’sine havale edilmiş. Albümün en roll’an şarkısı bu ve Roses’ın klasik “Fool’s Gold”unu hatırlatıyor. “Corpses”daki armonika çok hoş. Ama albümün gerisi demo havasında. Hele albümle aynı adı taşıyan parça. Sanki biri bir enstrüman dükkanında bu alet nasıl çalışıyor diye Casio bir orgu almış da basit bir melodiyi çalıyor gibi. ”Lions”da yine aynı org var. Çaldığı melodi muhteşem etkileyici. Ama şarkının bütünü fazla uzun geliyor, “Sunshine”da yine çok güzel bir gitar bölümü var. Ama genelde bir ruhsuzluk, bir akmayış… Brown vasat bir şarkıcı. Bunu herkes biliyor, kendisi de kabul ediyor zaten. Albümü stüdyo cambazlıklarından uzak tutmaya çalışması takdire şayan bir davranış elbette. Ama şarkıcı olarak kendi sınırları ve yetersiz prodüksiyon bir araya gelince, ortaya parlak fikirler içeren ama tatmin etmeyen bir albüm çıkmış. Şimdi lan Brown’ın ikinci gelişini beklemekten başka çare yok. Defteri kapamak için yine de çok erken.