Tarih: Yaz 1991
Gazete/Dergi: Pamukbank Genç
Siz hiç rüyanızda saçı sakalı birbirine karışmış, bir dizini göğsüne doğru çektiği için tek ayağı üzerinde duran ve flüt çalan bir adam gördünüz mü? Adamın üzerinde eski püskü, yırtmaçlı bir palto ya da pardesü, yırtık pırtık bir tayt, ayağında da çizmeler var. Gözleri fıldır fıldır bakıyor. Ben bu adamı çok gördüm rüyalarımda. Ama bunlar kabus değildi. Üstelik Ian Anderson adlı bu adamın kölesi, tebaası olmaya hazırdım.
Üzerimdeki etkisi fareli köyün kavalcısının Hamelin köyünün çocuklarının üzerindeki etkisine benziyordu. Anderson da ben ve benim gibilerin üzerindeki etkisinin farkındaydı belli ki. Yoksa ‘Pied Piper’ (1976) adlı bir şarkı yazmazdı.
Ian Aderson, Jethro Tull’dır. Jethro Tull da Ian Anderson. Anderson rock müziğinin en kendine özgü tiplerinden biridir. Kimseye benzemeyen, kendi üslubu olan. Farklı formlarda da çalışsa (Songs from the Wood’daki folk’tan, Aqualung’daki hard rock’a kadar) bir şarkının ona ait olduğu hemen anlaşılır. Daha doğrusu eskiden öyleydi. Bu nedenle bir zamanlar çok meraklı olduğum seçme topluluklar yaratma işinde Anderson’ı koyacak yer bulamazdım. Bateride Carl Palmer (ELP), gitarda Steve Howe (Yes), klavyeli çalgılarda Keith Emerson (ELP) ya da Rick Wakeman, basta John Entwistle (Who) ya da Mike Rutherford (Genesis) ve vokalde Peter Gabriel (Genesis) ideal bir topluluktu. Peki ya Ian Anderson? Onu nereye koyacağız? Flütçü kadrosundan bir yer bulsak olur mu acaba? Hayır, onu başka yıldızlarla birlikte düşünmek mümkün değildir. Onun yaptığı müzik tek başına onu damgasını taşımalıdır. Ne bir nota eksik ne de bir nota fazla. Onun müziğinin rengini değiştiremezsiniz. Biraz daha açığı ya da koyusu olmaz. Onun için Anderson’ı bir ünlüler topluluğuna da koyamazsınız. Zaten Jethro Tull’ın kariyeri de bunun kanıtıdır. Jethro Tull, Ian Anderson’ın takma adıdır o kadar. Bir topluluk değildir gerçek anlamda. Bütün besteleri Anderson yapar. Prodüktör de odur. Topluluğun elemanlarını istediği gibi değiştirir. Kimi zaman bir bakarsınız bir önceki albümden Anderson dışında kimse kalmamış. Bir tek gitarist Martin Barre Jethro Tull’ın hemen hemen bütün albümlerinde yer almayı başarmış.
Jethro Tull’ın Anderson’ın takma adı olduğunu söylemiştim; belki de öteki benidir, kim bilir? Çünkü Jethro Tull adında yaşamış bir tarım uzmanı ve yazar var. Tull’ın ‘Songs from the Wood’ (1976; Ormandan Şarkılar) ve ‘Heavy Horses’ (1978; Ağır Atlar ya da Kadanalar) gibi albümleri Anderson’ın doğaya ve kırsal yaşama özlemini gösteriyor. Rock gibi bir kentli müziğinin (Amerikan köylülerinin rock düşmanlığı için bkz. ‘Blues Brothers’ <Cazcı Kardeşler>) önde gelen adlarından birinin kırsal yaşama bu ilgisi şaşırtıcıdır. Anderson’ın bir diğer merakı da ortaçağ; Bir tür büyücü gibi giyinmesi, ‘Minstrel in the Gallery’ (1975; Galerideki Ortaçağ Çalgıcısı) gibi plaklar yapması bunu gösteriyor. Yazının başında bir rüyamdan söz etmiştim. Bu rüya artık gerçekleşebilir: Jethro Tull Temmuz’da İstanbul’a geliyor. Anderson ve ekibi Açıkhava Tiyatrosu’nda 12-13 ve 17 Temmuz tarihlerinde 3 konser verecek. Yalnız benim bir sorunum var. Sözünü ettiğim rüyayı son kez göreli 15 yıl kadar oldu.
Jethro Tull’ın bence en iyi albümü olan ve hala bir başyapıt olma özelliğini koruyan Aqualung’ın piyasaya çıkmasından bu yana ise 20 yıl geçti. Gerçi Jethro Tull 1987’deki ‘Crest of a Knave’ albümünde de başarılıydı. Albümün Grammy ödülü alması da (gerçi bu ödül Oscar gibi çok da onur duyulacak bir şey değil, ayrıca heavy metal kategorisi de biraz garip) Tull’ın bugün de varolduğunu kanıtlıyordu. Ama Anderson eski Anderson değil. Bir zamanlar kimseye benzemezdi. Oysa sözünü ettiğim albümün en iyi parçası olan ‘Budapest’ hemen akla Mark Knopfler’ı (Dire Straits) getiriyor. Bir zamanlar en çok istediğim şeylerden biri; bir Jethro Tull konseri izlemekti. Bugün buna bu kadar yakınken çok sevinemiyorum. Tull’ın üzerinden çok şey geçti: Punk, post-punk, heavy metal, rap vs…
Temmuz’da Jethro Tull eski günleri yeniden yaşatabilir mi bilmiyorum, ama eğer yaşatamazsa da kendisi için en doğru şeyleri yine Anderson’un kendisi yazmış olacak: ”Now he’s too old to Rock’n ‘Roll, but he’s too young to die.”
Yani: ”O şimdi Rock’n ‘Roll için çok yaşlı ama ölmek için çok genç.”