Tarih: Bahar 1992
Gazete/Dergi: Pamukbank Genç
Madonna son filmi ‘Madonna’yla Yatakta’ ile yine gündemde. ‘Ne zaman değildi ki?’ diye sorulabilir elbette. Madonna’yı sıra dışı yapan da bu zaten: Sürekli gündemde kalmayı başarabilmesi. Medyayı kendi çıkarları doğrultusunda bu kadar iyi kullanabilen bir başka sanatçı belki de hiç olmadı.
Alek Keshihian’ın yönettiği ‘Madonna’yla Yatakta’ şarkıcının ‘Sarışın Tutku’ adlı turnesi sırasında filme alınmış. Konser görüntülerinin yanı sıra film Madonna’nın ‘özel’ yaşamından da görüntüler içeriyor. Konser sahneleri renkliyken, sahne dışını yansıtan bölümler siyah-beyaz çekilmiş. 1965’te D. A. Pennebaker Bob Dylan’ın İngiltere turnesi sırasında ‘Arkana Bakma’ (‘Don’t Look Back’) adlı benzer bir film gerçekleştirmişti. Dylan’ın medyayla ilişkisi Madonna’dan elbette çok farklı. Guardian’ın 5 Haziran 1991 sayısında Elayne Rapping iki film ve sanatçı arasındaki benzerlik ve karşıtlıkları ele almış.
Her iki filmin de teması, kökten bir kültürel ve politik değişim döneminde, şöhretin doğası ve neler ifade ettiği. Filmlerin yapısal stratejileri de özdeş. Her iki film, benzer karakteristik özellikler taşıyan bir star imajı geliştiriyor. İki sanatçı da, personel ve arkadaş çevresinden, sahne prodüksiyonuna, medya ve kamu görevlileriyle ilişkilere kadar görünürdeki hemen her konu üzerinde kesin kontrol yeteneğine, kişisel karizmaya ve gizemli bir yapıya sahip.
En önemlisi hem Dylan’ın, hem de Madonna’nın şaşırtıcı derecede ciddi ve radikal bir sanat gündemi olması. Her ikisi de, içinde bulundukları dönemin politik akımları üzerindeki güçlü rollerinin bilincinde. Her ikisi de, çoğunlukla saldırgan bir biçimde, zamanın her türlü resmi değerlerine ve politik inançlarına karşı çıkıyor. Madonna, filminin sonlarına doğru ‘insanların bam teline basmak’ istediğini ve sanatının özünde ‘politik’ olduğunu söylüyor. Dylan’ın da hiçbir zaman açıkça ifade etmemesine karşın aynı misyonu üstlenmediğini kim iddia edebilir? Dylan ve Madonna arasındaki farklılıklara bakmak, son 25 yıl içinde Amerikan kültür politikasında gerçekleşen değişiklikleri anlamada önemli ipuçları sağlıyor. Üç şey ön plana çıkıyor: Popüler sanatçılar ve medya arasındaki her zaman için sorunlu olan ilişkiler; içinde yaşanılan zamanı tanımlayan ana konular; kadın ve erkek ilişkilerinde değişen roller. Oldukça popüler olmasına karşın, Dylan’ın en şaşırtıcı yanı, sanki yemin etmişçesine röportaj yapmayı ve televizyona çıkmayı reddetmesi, ünlü olmak isteyen her star adayının başvurduğu yöntemleri uygulamamasıydı.
Dylan’ın özel yaşantısıyla sanatı arasına kesin bir çizgi çizen tutumu bugün inanılmaz derecede saf ve romantik görünüyor. Böyle bir tutum, ünlü bir starın kendini endüstri parametrelerinin dışında görebildiği ve medyanın kendisini ‘kategorize’ etmesini engelleyecek gücü bulabildiği o eski zamanlara aitti.
‘Madonnayla Yatakta’ ise bu tür bir romantik saflığın sona erişinin, büyük medya nesneleri için içerisi/dışarısı ayrımının geçerliliğini yitirdiğini ifade eden post-modern görüşün kabulü niteliğinde -Madonna gerçek kişiliğini, Dylan’dan daha çok gözler önüne sermemiş olmasına rağmen.
Madonna, her şeyi kuşatan güçlü bir medya dünyasında yaşadığının farkında ve oyunu kurallarına göre oynayarak galip gelmeyi amaç edinmiş. Dylan’dan farklı olarak o kendini teşhir etmekten hiç çekinmiyor.
Warren Betty’nin ses provalarını bile filmi aldıran Madonna’ya ‘Kameraya karşı konuşmuyorsan, bir şeyler söylemenin bir anlamı yok değil mi?” demesi üzerine çok şey söylendi. Ama Madonna’nın şöhret karşısındaki tavrını Dylan’dan bu kadar farklı kılan bu tür küçük şeyler değil.
‘Arkana Bakma’, Dylan’ın Time dergisinin kendisi hakkında ürettiklerine karşı, kendi versiyonunu yansıttığı, karşı-kültüre ait bir filmdi. Filmin en etkileyici sahnelerinin birinde, o sırada 25 yaşında olan sanatçı yaşlı bir Time muhabirine, Time gibi bir dergi için bir şey söyleme zahmetine girmeyeceğini, çünkü derginin aleni bir şekilde yalan şeyler yazan, ahlaksız bir yayın olduğunu aşağılayıcı sözcüklerle anlatıyordu. Madonna böyle bir şey yapmayı asla düşünmez. O medyaya düşman değildir; tersine hayran olduğu kendi şöhretinin, piyasaya uygun kendi versiyonunu üreten büyük bir oyuncudur. Medyaya karşı tavır almaz; kurallarını tümüyle benimsediği medyaya boyun eğdirerek, onu kendi amaçları doğrultusunda kullanır.
Madonna’nın söyleşilerde kendisine yöneltilen narsisizm ve kendini pazarlama biçimindeki eleştirilere cevabı, şöhretin sahnelenen değil ‘gerçek’ yanlarını göstermek istediği, ‘Madonna’yla Yatakta’nın ‘şöhrete ilişkin’ bir filmi olduğuydu. Elbette ‘Arkana Bakma’ da öyleydi. Ama Dylan’ın filmi kişi olarak sanatçıyla, star olarak sanatçı arasındaki çelişkiyi vurgularken, Madonna’nın filmi bu farkı tümüyle yadsır. Madonna şöhretini en önemli yanı olarak yansıtır, Dylan ise şöhreti tümüyle reddeder. Bu farklılık, 1960’lardan beri medya politikalarında oluşa gelen büyük değişiklikler hakkında çok şey söylüyor.
Madonna’nın filminde cinsellik belirleyici bir yere sahip. Madonna’yı herkesle yatakta görüyoruz; nasıl oral seks yaptığını anlatıyor vb. Sahnedeki şovu da pornografik denebilecek kadar yoğun bir cinsellik içeriyor. Madonna ve dansçıları her türlü ‘normal’ cinsel davranış, inanış ve değere karşı çıkıyor. Cinsel roller sürekli değişiyor. ‘Like A Virgin’i söylerken Madonna mastürbasyon yapıyor. Tabii ki Dylan -1960’ların politik rock’çısı -kamera önünde böyle şeyler yapmazdı. Bu farklılıklar yalnızca sanatçıların kişiliğinden ya da filmlerin stratejisinden kaynaklanmıyor; günümüzün politik tercihlerindeki değişimler de önemli rol oynuyor. Madonna kendini feminist, eşcinsel, biseksüel hareketlerle özdeşleştiriyor.
1960’larda Amerika’da kurumlardaki ekonomik ve politik yozlaşma ve ulusal politikalar gündemdeydi. Dylan’ın hedefi patronlar, ırkçılar ve savaş yanlılarıydı. Bugün gündemde cinsel kimlik ve güç ilişkileri gibi konular var. Madonna duygusal ve cinsel alanda tanınan sınırları, Dylan’ın gereksinmediği kadar zorluyor. Bunun nedeni bugün çok daha güçlü olan medyanın her alanı kuşatması ve gündemindeki en önemli konulardan birinin cinsel ve duygusal ifade ve davranışların kurallarını koymak olması. Madonna’nın sergilediği kadın imajı 1960’larda düşünülemezdi bile. O kadar güçlü ve cinsel olarak kendinden emin bir görüntü sunuyor ki, korkutucu olabiliyor. Sevin ya da sevmeyin, etkilenmemek olanaksız. Madonna feminizmin başlangıcından beri erkeklere yönelttiği tehdidi temsil ediyor: ”Gelecekte hayat böyle olacak yavrum. Hamama giren terler, sıcağa dayanamıyorsan, kapı orada!”