Tarih: Aralık 2003

Gazete/Dergi: Roll

JOHN CALE 

Hobo Sapiens 

(EMI) 

John Cale rock dünyada en etkileyici karakterlerden birine sahip. Velvet Underground, Andy Warhol, La-Monte Young, Brian Eno birlikte ürettiği adlardan bazıları. Buna köşe taşı bir sürü albümün prodüktörlüğünü ekleyince anıtsal boyutlarda bir külliyat çıkıyor karşımıza. John Cale, parçası olduğu projeler dışında hatırı sayılır bir solo kariyere de sahip. ”Paris 1919” (1973). “Fear” (1974). “Music For A New Society” (1982) ve “Fragments of A Rainy Season” (1992) Cale’in en önemli solo çalışmaları. 1996’daki ”Walking On Locusts” adlı çok da başarılı bulunmayan albümü ise “Hobo Sapiens” öncesi son solo çalışması (bu ilkbaharda çıkan ”5 Tracks” adlı EP’yi saymazsak). Bu yedi yıllık ara dönemde Cale daha çok film müzikleriyle uğraşmış. John Cale’in bir yazısında Bob Dylan için kullandığı bir sözcük Hobo Sapiens. “Hobo” İnglizcede bohçasını sırtına atıp bulduğu vasıtalarla seyahat eden, geçici işlerde çalışan yoksullara, göçebe işçilere verilen ad. Açıkçası, bu ad albümün ruhuna hiç yakışmıyor. “Hobo Sapiens” ancak yerleşik birinin, teknolojiye aşina ve kolayca ulaşabilen, yüksek sanatla haşır neşir, varsıl birinin yapabileceği bir albüm. Bir “hobo”nun hayatını belirleyen ve cazip kılan şey belirsizliklerse, bu albümün belirleyici özelliği ve en büyük zaafı önceden belirlenmişliği. Denildiğine göre, Cale son iki yılını, kapanıp Pro Toolsteknolojisine vakıf olmaya çalışmakla geçirmiş ve öğrendiklerinin uygulamasını da bu albümde yapmış. Albümün bu “kontrollü” halinin altında bu teknolojinin de bir rolü var sanırım. Sokak sesleri taklitleri içeren “Reading My Mind” ve ”Bicycle” adlı parçalarda bile aslında sokaktan o kadar uzakta bir sound var ki…

Albümün sonuna doğru bu kontrollülük havası biraz ama sadece biraz kırılıyor. “Letter From Abroad” -ki bence albümün en iyi parçası- ortasından bir çığlıkla yırtılıyor. Bu çığlık sanki  

bastırılamayan, kontrol altına alınamayan birkaç şeyden biri albümdeki. Ardından gelen ”Things X” albümün en pop şarkısı Things’in başka bir versiyonu ve bu sefer diğer ucun, deneyselliğin bayraktarlığını yapıyor. Bu ikiliyi takip eden kapanış parçası ”Over Her Head” ise güçlü finalin yanısıra “She loves everybody/She’ll even love me” dizeleriyle gönül telimizi titreten yegane sözleri ediyor albümdeki. 

 Başa dönecek olursak, albüm “Zen (And The Art Of…)”la başlıyor. Şarkının adı Robert M. Pirsig’in ”Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı” adlı romanına gönderme yapmanın yanısıra, Delaunay, Picasso, Mondrian ve El Greco’ya selam ediyor. Başka sanatçılara ya da eserlere gönderme yapmak postmodernlik göstergesi mi bilemeyeceğim. Hani ”her şey zaten söylendi, o zaman metinler arasında dolaşalım” gibi bir yaklaşım var ya. Her neyse bu göndermeler bolca var  Hobo Sapiens’te. Bir şarkının adı ”Margritte”, yani ressam Rene Margritte, bir diğerinin ”Archimedes”, yani hamamcı/bilimadamı Arşimet. ”Caravan”, ”waiting for Godot” dizesiyle dolaylı olarak Beckett’e,”Twilight Zone” ise doğrudan doğruya Chaucer’a gönderme yapıyor. ”Things” adlı şarkıdaki ”The Thing  You Do In Denver When You Are Dead” adını Warren Zevon şarkısından alan filme atıfta bulunuyor (şarkıya değil de filme atıfta bulunmasının nedeni, Cale’in şarkıdan o sırada haberdar olmaması). Albümün kitapçığında Fransız romancı Alain Robbe-Grillet’den bir alıntı var. Bütün bunlar, bu ad saymalar doğrusu beni rahatsız ediyor. Hem sokağa değil, kütüphaneye açılan bir pencereyi işaret ediyor, hem de saygınların adı üzerinden saygınlık peşinde olmayı. (”Okumayı boş ver, sokağa çık” demek istemiyorum tabii ki, ”kitaptan alacağını al, sonra onun varlığını unut” gibi bir şey demek istediğim.) Metinler-arasılık denilen şey zaten sanatı ”bilenler” arası bir oyuna dönüştürüyor. Mesela benim gibi ”Delaunay kim acaba?” diyorsanız, bu kapalı dünyanın biraz dışında kalmışsınız demektir zaten. E tabii, herkes herşeyden anlayacak diye bir şey yok, adam da haklı…Bütün bunları söyledikten sonra ”Hobo Sapiens”in pop’la deneysellik arasında orta bir yerde duran, iyi bir albüm olduğunu, ama yarına kalmasını, unutulmamasını sağlayacak pek bir özelliğinin de olmadığını söyleyelim. Bir de gizli parça var, ararsanız bulursunuz. Will Oldham’ın ”Gauarapero/Lost Blues 2”da sakladığı yere saklanmış bu şarkı da, ama Cale, Oldham kadar sürpriz seven birisi olmadığı için albüm kapağı üzerinde ipucu vermeden duramamış.  

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com