TARİH: 27 Kasım 2002 Çarşamba
GAZETE/DERGİ: Radikal kültür sanat
Son 10 yılın en büyük şarkıcı/şarkı yazarı Will Oldham yani Bonnie ‘Prince’ Billy bu gece Babylon’da sahne alacak. Müzikle ilgili biriyseniz ve yine de Will Oldham’ın adını duymadıysanız bu ‘en büyük’ iddiası abartılı gelebilir böyle nitelemelerin öznel, tartışılır olmasını bir yana bırakalım, Will Oldham’ın adını duymamış olmanız garip değil.
Bunun birkaç nedeni var. Birinci neden yaşadığımız dönemle ilgili. Bob Dylan ya da Neil Young ‘90 başlarında müzik yapmaya başlasalardı, 60’larda ya da 70 başlarında ulaştıkları şöhrete ulaşabilirler miydi? Hiç sanmıyorum.
Şöhret olmamak için…
Ikinci neden Will Oldham’ın kendisinden kaynaklanıyor. Oldham, Marianne Faithfull’un İstanbul konserinde de belirttiği gibi adının çok da ön planda olmasını istemiyor. O albümlerinin ve sayısız ep ve single’larının kendi başına ayakta durmasını istiyor. Bir söyleşisinde şöyle söylüyordu: “İdeal olan albümlerin, bir videocuda videolar nasıl film adına göre alfabetik dizilmişse, plakçılarda da o şekilde dizilmiş olması. Her şarkının olmasa da her albümün kendi izleği olduğunu düşünüyorum. Oldham’ın bu düşüncesinin fiiliyattaki yansıması da neredeyse her albümünü başka bir adla çıkarması şeklinde gerçekleşti. ‘Palace Brothers’, ‘Palace Songs’, ‘Palace’, ‘Push’, ‘Continental O.P.’ (David Pajo’yla birlikteliğine verdiği ad), ‘Bonny Billy’ ve nihayetinde ‘Bonnie ‘Prince’ Billy. Arada dümdüz asıl adını yani ‘Will Oldham’ı kullandığı da oldu.
Oldham, video-klip olayına da birkaç şarkı dışında girmedi. Şarkılarını ne reklamcılara ne de sinemacılara sattı. Ama filmler için özgün müzikler yaptı. Kısaca ‘şöhret’ olmamak için elinden ne gelirse yaptı, ‘en geniş kitleye ulaşma arzusunu’ saklı tutarak.
Ama Oldham zaten istese de çok geniş bir kitleye ulaşabilecek şarkılar yazmıyor. Şarkı sözleri hiç kolay değil. Müziği de popüler eğilimlerin peşinde değil. İlk albümü, ‘There Is No one What Will Take Care of You’ (1993) çıktığında, gazeteciler karşılarında yalınayak, başı kabak bir dağ köylüsü, bir tür derviş bulmayı bekliyordu.
Oysa Oldham bir şehir insanı. İlk albüm (ve bir ölçüde sonrakiler de) gerçekten de bugüne ait değil gibidir. Sanki Alan Lomax’ın saha kayıtlarından biri gün yüzüne çıkarılmış gibidir. Ama mesela ‘Riding’ şarkısının sözleri ensest içeriklidir. Aynı şarkıda ‘God is what I make of him’ (Tanrı ben ne istiyorsam odur) da der.
Nick Cave de ona hayran
Tanrı inancı, günah, bağışlanma gibi dinsel konular sık sık geçse de Oldham’ın belirli bir dini inancı yok. Ama ‘Pushkin’ (‘Days in the Wake’ albümünden) adlı şarkıda bir sufi gibi şunları söyler: “God is the answer/God lies within” (Tanrı cevaptır/ Tanrı içeridedir).
Bununla birlikte ‘fuck’ sözcüğünü de en çok kullanan şarkıcılardan biridir. Marianne Faithfull’un Açıkhava Sahnesi’nde ‘Porno bir ballad’ diye sunduğu ‘A King At Night’taki ‘You fuck and whatis to do/It’s not your kingdom too’ dizelerinde olduğu gibi.
Oldham’ın müzik dünyasındaki hayranları sadece Faithfull’la sınırlı değil. Nick Cave’e göre o geçen yüzyılın son büyüğü; PJ Harvey’nin İstanbul’a geldiği yıl Aktüel’e verdiği röportajı bulursanız, en sevdiği şarkıcının Oldham olduğunu göreceksiniz. Harvey’nin ‘Will’s Song’ diye bir bir şarkısı da var. Ya da Björk. Onun da son albümünde ‘Harm of Will’ diye bir şarkı var, Oldham’ın kankası, ilk Amerikan Dogma filmi ‘Julien Donkey Boy’un yönetmeni Harmony Korine’le birlikte yazdığı. Ya da Jarvis Cocker (Pulp); ya da ‘American III’ albümünde Oldham’ın şarkısını yorumlayan Johny Cash… Bu hayran listesi daha uzatılabilir.
Oyunculuk da yaptı
Oldham ile ilgili enteresan bir nokta onun 20’li yaşlarının başına dek müzisyen olmayı hiç düşünmemiş olması. Sinema oyuncusu olmayı hayal eden ve bağımsız sinemacı Jones Sayles’in ‘Matewan’ filminde de oynayan Oldham oyunculuktan beklediği keyfi alamamış. Uzun süren bir tefekkür döneminin ardından ağabeyinin de itelenmesi ile başlamış müziğe.
Oldham’ın şarkı sözlerinde politika hemen hemen hiç yok ama eylemlerinde var. Küba’ya gidip ‘Rock the Blockade’ (Ablukayı Salla) konserlerine katılması, Devrimci Afgan Kadınlar Birliği (RA-WA; Revolutionary Afghan Women Association) yararına konserler vermesi, solcu folkçuların şarkılarını cover’laması onun nerede durduğunu gösteriyor. Bir şarkısında da dediği gibi ‘Açın kalbinizi/bırakın bu yılanı girsin içeri’.
Oldham bu akşam saat 22:00’de Babylon’da Tel 0212 292 73 68.
Tarih: 5 Aralık 2002 Perşembe
Gazete/dergi: Radikal
Yazan: Murat Murat Mungan
SAHTE PASAPORTLARLA GERÇEK YOLCULUKLAR
Radikal gazetesinde Cüneyt Cebenoyan’ın yazısını okuduğumda artık çok geçti. Aldığım onca önleme karşın, feci bir biçimde soğuk almış, yatağa düşmüştüm. Yoksa Will Oldham’ın Babylon’daki konserini asla kaçırmazdım. Üstelik pek kimseler tanımazken bütün albümlerini topladığım bu sessiz adam, burnumun dibine kadar gelmişken nasıl olur da ben görüp dinleyemezdim?
Her sabah aç karnına bir büyük bardak greyfurt suyu içerim. Birçok insanın ancak hastalandığında gönül düşürdüğü ıhlamur, adaçayı, nane ve bilumum bitki çayları benim gündelik içeceklerimdir. Narenciye üreticileri Derneği’nin yılın tüketicisi ödülünü alacak kadar limon-portakal-mandalina yerim. Sürekli olarak vitamin hapı alır doğal bitki karışımlarından elde edilen bağışıklık güçlendirici ‘Echinacea’yı kür düzeninde kullanırım. Hastalanmadan ve soğuklar bastırmadan her yıl grip aşısı yaptırırım. Bütün bunların sonunda, üstelik daha ‘esas kış’ başlamışken soğuk almam yetmiyormuş gibi, Will Oldham’ın konserine gidemeyecek kadar yatağa düşmemin ‘kader temsilciliği’ düzeyinde bir ‘sorumlusu’ olmalı.
Tahmin edebileceğiniz gibi hastalandığımı söylediğimde şu sözleri duymaktan nefret ediyorum: C vitamini kürü yap! Nane limon kaynat! Kekikle balı karıştır! Vitamin hapı alıyor musun? Başka bir şey söyleyin!
Biliyorsunuz, bütün bu hastalık muhabbeti ben Will Oldham’a gidemedim diye çıktı… Üstelik Böyle zamanlarda kibar kibar evinde oturup adamın CD’lerini dinleyerek avunacak bir insana da benzemediğim de ortada.
Will Oldham, neredeyse her albümünü başka bir adla çıkardığından alfabetik dizine göre sıralanmış olan diskoteğimde hepsi ‘W’ harfi sırasında duruyor. Adamın gerçek adı bu çünkü… Bunun yanı sıra Palace Brothers, Palace Music, Continental O.P., Bonnie ‘Prince’ Billy adlarıyla yaptığı albümlerde var. Adam birkaç müzisyenin hayatını bir arada yaşamak istiyor anlaşılan… Bu farklı adlar altında sürdürmeye çalıştığı müzik hayatına bakıldığında, Portekizli ünlü şair Pessoa’yı hatırlatmıyor değil. Bu arada Paul Oldham ve Ned Oldham adlı biraderleri de albümlerinde önemli görevler üstleniyorlar.
Bonnie ‘Prince’ Billy adıyla yaptığı ‘Ease Down the Road’, Palace Brothers adı ile yaptığı ‘Days in the Wake’, Palace Music adıyla yaptığı ‘Lost Blues and Other Songs’ ve kendi adıyla yaptığı ‘Ode Music’ gibi albümlerini dinledikten sonra bu çok kimlikli adamın her bir kimliğinin ardına ayrı ayrı düşeceğinizi umarım. Pasaportları sahte de olsa gerçek yolculuklar vaat eden bir müzik adamı Oldham… Şarkılarını Johnny Cash’ten Björk’e pek çok kişi söylediği gibi, o da zaman zaman John Denver için yapılan ‘Take Me Home’ albümünde olduğu gibi başkalarının şarkılarını yorumluyor.
Sinema ve müzik yazılarını her zaman keyifle okuduğum Cüneyt Cebenoyan saymış; ben de sayayım, bu hüzünlü, melankolik adamın hayranları arasında benden başka Nick Cave, Marianne Faithfull, PJ Harvey gibi diğer ‘mühim’ adlar da var. Övgülerinde pek cimri olan kimi büyük müzik dergilerinin en asık suratlı eleştirmenlerinden bile ciddi notlar almış Will Oldham.
Benim gibi Babylon’daki konserine gidemeyenleri albümlerine bekliyor. Bir ara Kod Müzik getirtiyordu onun albümlerini ama anladığım kadarıyla şu sıra piyasada bulamayacaksınız; İnternet sitelerinden edinebilirsiniz.