Tarih: 1979?
Gazete/Dergi: QUELLE – KAYNAK
Bu yazıda sanat dergilerinde hemen hemen hiç bahsedilmeyen fakat popülerlik ve uyandırdığı ilgi açısından ilk sırayı alan çeşitli, birbirinden oldukça farklı özellikler göstermesine karşın genellikle aynı kefeye konulan müzik akımlarına bir bakış açısı getirmeye çalışacağız.
Aydın veya entelektüel kesim bu müzik türü ile pek ilgilenmez, olaya dışarıdan bakar ve inceleme gereksinimi duymadan büyük bir rahatlıkla küçümser de. Gerçekten de genel anlamda Rock ve Pop Müziği 15-20 senelik geçmişinde çok az sayıda değerini koruyabilen eser yaratmıştır. Bu sayı üretilen plak ve şarkı adetleri ile kıyaslanırsa çok küçüktür. Bunun sebebini Pop Rock Müziğinin kısa geçmişlerindeki sürekli gelişmesine ve toplumda oluşan değişikliklerle şekillenmesine bağlayabiliriz.
Bu sürekli değişim hem büyük bir endüstri oluşturan müzik piyasası hem de yeni sayılabilecek olan bu sanatın gelişimi için gereklidir.
Rock müziğinin başlangıcı 1950’lere dayanır. Rock müzisyenlerinin çıkış noktaları beğenmedikleri, kokuşmuş toplum düzenine karşı gelmekti. Avrupa’daki, özellikle İngiltere’deki kalkınma çabasının ve baskıcı ahlak anlayışının katılığına karşı müzik gençlerin amaçlarına uygun bir güç ve hareket anlamı taşıyordu. Okuldan yeni çıkmış ve zengin olma hayalleri taşıyan genç için şu olasılıklar söz konusu idi: Yasa dışı bir olmak, futbol yıldızı olmak veya Rock müziği yapmak. Bu ortam içinde Rock’n Roll ve sonraları Pop gençliğin isyanının simgesi haline geldi. 60’ların ünlü topluluğu ‘The Doors’ amaçlarını şöyle sloganlaştırmışlardı: ‘We want the world and we want it now’. Rock müziğinin simgelerinden biri haline gelen ’The Who’ (Tommy, Quadro phenia vs.) ise ‘My Generation’ (Benim Kuşağım) adlı parçalarıyla zamanın gençliğinin durumunu şu sözlerle formüle etmişlerdi: ‘Sizinle (orta yaşlı kuşak) hiçbir ortak yanımız yok ve bu bizi mutlu ediyor…’
Bu popüler müzik on veya yirmi küsur yaşlardaki pek çok gencin kendilerine özgü bir kültür oluşturmalarına yardım etti. Rock müzisyenleri bağırıyor, hissediyor ve nefret ediyorlardı. Onlar piyasa şarkıları dalının müziksel açıdan ölü görüntüsü veren ve insanın oturduğu yerden zevkine varması gereken tatlı temsilcilerinden (zamanımızda James Last, Abba vs. gibi) tümüyle farklı olarak şarkılarında ve sahnede yaşıyorlardı. Bu arada müzik endüstrisi de yaşıyordu tabii.
Erotizm ve seks özlemi rock müziği içinde açıkça ifade edilecekleri biçimi buldular ve gençlik kendi cinsel devriminiyaptı. Yetişkinler dünyası, ana babalar, eğitimciler, politikacılar, kurumlar ve kültürün papaları dehşete düşmüştü. Bu olgulara anlayışsızlıkla ve yasalar koyarak tepki gösterdiler ve iki kuşak arasındaki uçurum gittikçe derinleşti.
Rock, Ister henüz politik bilinç düzeyine varmamış, ister politik yönden de bilinçli olsun her tür protestocu tavır alışın estetik ifadesiydi. Fakat bu müziğin kitle üzerindeki etkisi para babalarının gözünden kaçmamıştı. Rock müziği ile ilgili her şey iyi de para getiriyordu. Konser salonları ile stüdyolarıyla, plak şirketleriyle, menecerleri, yapımcıları kısacası her şeyiyle büyük bir dünya yaratıldı. Bu arada Rock süreç içerisinde keskinliklerinden arındı üslubu yumuşadı stüdyo müziği ağırlık kazandı. Süperstarlar kitlelerin zevklerini daha çok belirler olmuştu. Rock müzisyenleri birkaç iyi satan plakla milyoner oluveriyorlar ve işsizlik çeken, okullardaki başarı baskısı altında ezilen gençlikten kopuyorlardı. İngiltere’de enflasyon hızla artıyor ve işsizlik de aynı oranda büyüyordu. Bu arada Yes, Genesis gibi topluluklar plaklarında felsefe yapıyorlar Ve gittikçe daha karmaşık yapılarda ve klasik müzik etkisinde eserler yer atıyorlardı. Pop müziği asilerin işi olmaktan çıkmıştı, artık yalnızca bir işte o. 70 sonlarına doğru artık müzik birkaç büyük topluluğun elinde sürüyor ve bunların senfoni benzeri yapıtları yeni kuşak için bir şey ifade etmiyor ve kendi sorunlarını onun içinde bulamıyorlardı. Bu ortamda iki zıt akım İngiltere’de ‘Punk’ ve dünya çapında da ‘Disko’ müziği piyasaya hakim olmaya başladı.
Disko müziği herhalde tarihinin en parlak günlerini yaşamakta. John Travolta milyonları peşinden sürüklerken, ‘Saturday Night Fever’, ‘Grease’ gibi plaklar bütün dünyada liste başı oluyor. 1960’larda pop müziğinden iyi örnekler veren Bee Gees ise Disko müziği ne geçişle birincisinden çok daha başarılı (??) bir kariyere ulaşıyor. Diskoteklerin sayısı gittikçe çoğalırken isterik sesler dolu Donna Summer plakları (Love to love you, Once upon a time) kapışılıyor ve üstelik rock müziğine gösterilen tepkinin binde birini bile görmüyordu.
Eski Bodrum lokallerinin köhne atmosferinin ve günümüzdeki danslı yerlerin hayalperest ihtişamının yerine yeni tip diskoların teknik (ışıklar, efektler, akustik) plastik dezenfekte edilmiş ve zamansal bağlardan tümüyle arınmış bir görüntüsü var. Parlak bir hava, takım elbise (veya gece elbisesi) bakımlı bir saç tuvaleti, dış görüntünün hakim öğelerini oluşturmakta. Dansta ise hareket ve bedensel kıvraklık yalnızca kuvvetli bir çağrışım niteliği ve anlamlı ritim duyarlılığıyla sağlanmıyor, bunun dışında da isteksizce sunulan ve bir gösteri havasındaki bir dizi çalışılıp öğrenilmiş adım ve hareket serisiyle kontrol altına alınıyor. Bu olgu, müzik türünün kendisiyle de yalın bir bağlantı içindedir. Söz konusu müzik, stüdyoların mixerlerinde fabrikasyon olarak üretilmektedir. Tepinen, ezen, melodik ritmik yönden kuru, ama yine de yeterince cinsellik içerir türde. Disko plaklarında müziği yapanlar, yani gitarist, baterist, piyanist gibi kişilerin önemi yoktur. Önemli olan şarkının genellikle iyi çalışmış bir dans grubu ve güzel bir şarkıcı eşliğinde sunulması. Yani Şov. Her ay birçok disko plağı çıkarılıyor ve çok kısa zamanda da unutuluyor.
Toplum tarafından onaylanmama ya da sosyal değerinin düşük olması diskoteklerde rahatlıkla bir takım ‘yedek’ davranış biçimleri ile dengelenebilmektedir. Bir dans ustası kılığına bürünerek diskoteklerde yıldız ya da ilah olma olanağı hep mevcuttur. Disko kültürü, kendi öz toplumsal konumundan daha iyi yararlanabilir olmak gibi bir sıfatla değer kazanmıyor, tam tersine bu imkanı bilumum zırvalıklarla kapatıyor ve böylece her türlü bağımsız özelliğini de yitiriyor. İşin asice karşı çıkılmış yönü tümden bir kenara atılmış ve artık yalnız bir takım yüzeysel dışa vurma biçimleri geliştirilir olduğundan, bundan böyle tüm yapış yapışlık ve iğrençliğiyle 80’li yıllara egemen olmaya aday bir tarzla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
Bir yandan disko kültürü piyasaya egemen olurken, diğer yandan da rock müziği köklerden iyice kokmaya başlamıştı. İşte bu sıralarda İngiltere’de ‘Punk’ akımı yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Yaşam şartları gençlik için iyileşmemiş aksine daha da kötüye gitmeye başlamıştı. Bu sıralarda da kraliçenin 25. taç giyme yıldönümü bütün İngiltere’de şaşalı törenlerle kutlanıyordu ve bu sıralarda Punk akımın öncülerinden ve aynı zamanda en çok tanınan topluluğu olan ‘Sex Pistols’, ‘God Save the Queen’ (Allah kraliçeyi korusun) adlı plaklarını çıkardı. Şarkının sözlerinin bir bölümü şöyle: ‘Allah kraliçeyi ve onun faşist rejimini korusun. Allah kraliçeyi ve İngiltere’nin yok olan geleceğini korusun.’
Evet şartlar aynı kalmıştı ve Punk müzikçileri Rock müziğinin köklerine inerek oldukça basit akorlardan oluşan şarkılar yapıyorlar ve düzene çatıyorlardı. Soğukkanlı İngilizler, demokrasiye olan bütün inançlarına rağmen, bu sözler karşısında soğukkanlılıklarını yitirdiler; kısa bir süre için de olsa. Plak firmaları Sex Pistols’a kapılarını kapattılar. Hiçbir konser salonu onlara müzik yapmaları için olarak tanımadı. Ama ‘Punk’ akımı gelişti ve Rock müziği başlangıcında gördüğümüz olaylar aynen tekrarlandı. Punk’çılar Rock ilahlarına karşı çıkıyorlardı ama kendileri ilahlaştırılmışlardı. Sex Pistols’ın meneceri Maleohn Mc Laren Punk Rock’ın bir sınıf savaşımı olduğunu söylüyordu. Bir başka punkçı ise düşüncelerini şöyle açıklıyordu: ‘Bu kokuşmuş topluma ters gelen, onları korkutan herşey bizim için güzeldir.’ Punkçı böyle diyordu ama bu arada tüm olay yukarıdakiler tarafından zararsız, kabul edilebilir bir yeni dalga biçiminde yorumlanarak lanse edilmişti bile. New York’ta, İngiltere’nin büyük gece kulüplerinde ‘Punk’ akımının yozlaştırılmış biçimleri görülmekte. Jet-set temiz, özel olarak yırtılmış, kirli süsü verilmiş giysileri içinde dans ediyor.