Tarih: Mart 2008

Gazete/Dergi: Roll

BABY DEE  

Robin’s Tiny Throat (Durtro / Jnana)

 Safe Inside the Day (Drag City)

Popüler müzikte Baby Dee gibi müzik yapan, Baby Dee’nin yaşında (54) adı yeni yeni birazcık duyulmaya başlayan, koca memeli başka bir transeksüel daha bulamazsınız. Aslında cinsel kimliğinden söz etmek biraz yersiz mı diye düşünüyor insan, ama şarkılarından birinde ”oğlan çocuğun içinde bir kız varmış” dediğine göre, çok da yanlış değil. Baby Dee çok özel biri. Yüce, evet yüce şarkılar yazıyor. Böyle güzel melodileri başka bir yerde bulamazsınız! Böyle bir müzik yapan ikinci birisi daha yok! Vallahi!

Cinsel kimlik deyice aklınıza Antony geldiyse, çok yaklaştınız. Baby Dee, Antony and the Johnsons’ın aynı adlı ilk albümünde arp çalmış. Oldukça kabare tadı içeren o ilk albüm, Baby Dee’nin  son albümü ”Safe Inside the Day”le de (SID) benzeşen yanlara sahip. O sırada hem Antony hem de Baby Dee, David Tibet’in (Current 93) sahibi olduğu Durtro plak şirketine bağlıydı. Bonnie ‘Prince’ Billy ve Matt Sweeney’nin prodüktörlüğünü üstlendiği ”SID” ise ”Superwolf” adlı bir albüm de yapmış olan ikilinin şirketi Drag City’den çıktı. Durtro, indie label’ların en küçüğü idiyise, Drag City’de irisi.

 Baby Dee ”SID”den önce prodüktör ve başka müzisyen yüzü görmemişti şarkılarını kaydederken. Durtro’dan çıkan bütün albümleri, single’ları ve EP’lerinde tek başına kendisi vardı. Piyano ve arp çalıyor, şarkı söylüyordu. Bir de evinde beslediği ötücü kuşlarını (ardıç) kayda sokuyordu bazen. ”Robin’s Tiny Throat” (RTT), işte bu dönemi yansıtan nefis bir derleme. Bir ”best of” ya da ”greatest” değil, iki albüm ve bir single’ın double bir albüm olarak yeniden yayınlanması. ”Little Windowve ”Love’s A Small Song” adlı albümler zaten tükenmişti, buna bir de ”Made For Love” single’ını eklemişler, ”RTT” olmuş. Insound gibi bir internet dükkanında 10,5$ gibi komik bir fiyata satılıyor. Reklam gibi olmasın ama, şahane bir albüm. Bakmayın, bu satırların yazarı ilk dinlemelerinde uyuya kalmıştı. Ne sesini sevmiştim Baby Dee’nin, ne de şarkıların temposunu. Ama direnip dinlemeyi sürdürünce, ”RTT”nin güzelliği yavaş yavaş ele geçiriyor insanı. Sadece piyano, arp ve akordeon eşliğinde söylenmiş şarkılar bunlar. Bazen Eleni Karaindrou’yu, bazen Eric Satie’yi andırıyorlar. Ama modern pop/rock dünyasında dinlediğiniz hiçbir şeye benzemiyorlar. Acı şeylerden söz etseler de, zarafetlerinden taviz vermiyorlar; güzel olmak onlar için varoluş nedeni belli ki. 

Oysa ”SID” başka bir âlem. ”SID”deki şarkıları kaydetmeye Bonnie ‘Prince’ Billy ikna etmiş Baby Dee’yi. Dee başta istememiş, çünkü güzellik âleminden çirkinlikler dünyasına geçiyor bu albümde. Yani daha önce de kendisini hissettiren zehir bu kez umutla sarmalanmadan, çiğ haliyle önümüze sürülüyor. Bir albinoya nasıl eziyet edilebileceğini anlatıyor mesela bir şarkı. Bir başkası ölüm anındaki bir çocuğun karabasanlarını dillendiriyor. Müzik daha fazla kabare, daha fazla vodvil. En fazla biraz Tom Waits’i çağrıştırıyor, biraz da Kurt Weill’ı elbette. Bilenler, Tiny Tim’den de söz ediyorlar. Ama Baby Dee’nin en çok etkilendiğini söylediği müzisyenin adı Palestrina. Hani var ya şu Rönesans bestecisi, o işte Hadi bakalım Palestrina hayranları, bilgisayarlarınızın başına (Baby Dee satan dükkan olmadığına göre)! Ne diyordum, Baby Dee çok çok güzel besteler yapabilen bir aykırı kadın. Hayatına ayı kostümüyle Central Park’ta müzik yaparak başlayan, panayırlarda, platformlu üç tekerlekli bisikletiyle sokaklarda dolaşarak çalıp söyleyen bu özel sanatçıyı hayatınıza katın. İlk olarak ”RTT”yi öneririm. Ardından da ”SID”i. Bir de diyorlar ki, Baby Dee’nin live show’ları şahane oluyormuş. İnanırım; yıllarını sokakta çalarak geçirmiş birinin dinleyiciyle ilişkisi farklıdır. Umarım mesajım alınmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com