TARİH: 7 Kasım 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün
Burada hayat var mı?
Yapımcılığını ünlü yönetmen Peter Jackson’ın, yönetmenliğini ise Neill Blomkamp’ın üstlendiği bir bilimkurgu örneği: Yasak Bölge 9
Ekonomik büyümeden orta sınıfların aldığı pay neo-liberalizmin (John Berger’e göre ekonomik faşizmin) kriziyle birlikte hızla azaldı. Orta sınıf mensupları yoksulların safına düşmeye başladı. Kapitalizmin doğasındaki ötekiler olan yoksulların, işçilerin arasına düşmek orta sınıfların kabusu oldu. “Yasak Bölge 9” başka birçok şeyi çağrıştırmakla birlikte aslen orta sınıfın bu kabusunu, sınıf düşmeyi, ötekileşme korkusunu anlatıyor. Güney Afrika bilindiği üzere yakın zamana kadar ırkçı bir rejimle yönetiliyordu. Mandela serbest kalınca ve Afrika Ulusal Kongresi iktidara geçince, resmen ırkçılık sona erdi ermesine ama Beyazlar ile Siyahlar arasındaki ekonomik uçurum azalmak şöyle dursun eskisinden bin beter bir hale geldi. Yönetmen Neill Blomkamp Güney Afrika kökenli ve ülkesinin dünyanın geleceğini yansıttığını düşünüyor. Yani bir yanda korkunç bir sefalet ve teneke gecekondu mahalleleri diğer yanda duvarlar arkasında, güvenlik sistemleriyle korunan zengin semtlerinden oluşan, derin bir uçurumla ayrılmış bir toplum.
VE BİRGÜN BİR GEMİ GELİR…
Film işte bu ülkeye bir uzay gemisinin gelmesiyle başlıyor. Uzay gemisindekiler açlık içinde sürünen, kabuklu deniz hayvanlarına benzeyen yaratıklar. Uzaylılar Johannesburg’a indiriliyor ve toplama kampı benzeri 9. Bölge tabir edilen bir alana yerleştiriliyorlar. Aradan 20 yıl geçiyor ve giderek yerli halk ile uzaylılar arasında sorunlar baş gösteriyor. Bunun üzerine hükümet uzaylıları tahliye etme kararı veriyor. Bu tahliyenin ardında uzaylıların ileri teknolojili silahlarına el koymak gibi bir niyet de var. Bu silahlar ama biyolojik bir takım özellikler de içerdiği için sadece DNA’sı tutan uzaylılar tarafından kullanılabiliyor. Uzaylıların hali, birçok Batı ülkesindeki mültecilerin halini de andırıyor. Öte yandan maruz kaldıkları mekanlarından sürülme olayı ülkemizde de yaşanan ve adına ‘kentsel dönüşüm’ denilen rant projelerini hatırlatıyor. Fakat olayların merkezinde gayet mazbut, gayet orta sınıf bir kahraman var. Wikus van de Merwe adlı bu kahraman Multinational United isimli şirketin patronunun damadı (tipik bir iç güveysi). Wikus uzaylıların tahliyesi operasyonunun başına getirildiğinde terfi ettim (sınıf atladım) diye sevinirken, olaylar Wikus’un tam anlamıyla düşüşü, yoksulların safına geçişi ve ötekileşmesiyle sonuçlanıyor.
Buraya kadar iyi hoş ama film, ‘ötekileri’ hem anlamaya çalışıyor hem de ‘berikilerin’ bakış açısının izlerini taşıyor. Asıl kötüler iktidarı elinde tutanlar olmakla birlikte, yoksulların haline de içerden bir bakış getiremiyor ve hatta büyük bölümünde onları pis, tehlikeli ve ilkel yaratıklar olarak gösteriyor. Onlara sempatiyle bakmaya başladığında da çok yetersiz kalıyor. Teknolojik olarak ileri olmalarına karşın bu uzaylı kültürünün izlerini göremiyoruz ve ileri teknolojilerinden ve silahlarından neden yararlanmadıklarını anlamıyoruz. Çünkü filmin asıl derdi orta sınıfın aşağı düşme korkusu. Film bir süre sonra da macera filmleri kalıplarına giriyor ve nerdeyse Transformers’ı hatırlatan sahnelere yer vermeye başlıyor. Yarım yamalak da olsa ortada mültecilerin halini, yoksulları anlamaya yönelik bir çaba, ırkçılığa, militarizme ve insanı (ya da uzaylıyı mı demek lazım)hiçe sayan, kara yönelik bir düzene karşı bir eleştiri var filmde. Belgesel ve kurmaca arası yapısı ise pek iyi bir bileşime ulaşmamış.