TARİH: 4 Şubat 2017
GAZETE/DERGİ: Birgün
Bu haftanın diğer filmlerinden ‘Yaşamın Kıyısında’ gibi, ‘Toni Erdmann’ da hayattan keyif almayan, mutsuz bir karakteri anlatıyor ve basit bir çözüm de önermeden bitiyor. Bu sefer kahramanımız genç bir işkadını olan Ines (Sandra Hüller). Ines’in bildiğimiz kadarıyla hayatını karartan özel bir travması yok. Ines’in hastalığının görünen nedeni kapitalist sistem. Ines, iş hayatının sahteliğinde, acımasızlığında, bir kadın olarak ayakta kalmaya çalışıyor. Hem bir kurt kadar yırtıcı, hem de bir fino köpeği gibi sevimli olması gerekiyor. Kadın olduğu için, iş yaptığı şirketin patronunun karısını (ya da sevgilisini) alış verişe götürmek de ondan beklenen işler arasında. Ya da, kimi seksist sözleri duymazlıktan gelmek durumunda. Kadın olmanın getirdiği ekstra sorunlar dışında kapitalizmin insanlık dışılığı kadın ya da erkek herkes için aynı. Ines’in çalıştığı danışma şirketi, başka şirketlere nasıl küçülebileceklerini ve nasıl daha çok kar edebileceklerini gösteren çözümler sunuyor. Küçülmek demek işçi çıkarmak demek. İşsizliğin ne demek olduğu ise ne danışma şirketini ne de diğer şirketleri ilgilendiriyor.
Ines’in babası Winfried (Peter Simonischek) ise bambaşka biri. Kızı ne kadar asık suratlı ve ciddiyse, babası o kadar şakacı ve oyuncu biri. Winfried, yaşlı köpeği ölünce, biraz da hüznünü dağıtmak için kızının yanına Bükreş’e gidiyor. Ama Ines’in, babasının sululuklarını çekecek hiç hali yok. İşine konsantre olmak ve başarılı olmak istiyor o sadece. Winfried kızından yüz bulamayınca, bu kez peruk ve takma dişlerle Toni Erdmann adlı hayali bir kimliğe bürünüp tekrar sahneye çıkıyor.
‘Toni Erdmann’ yönetmeni Maren Ade’nin üçüncü filmi ve Yaşamın Kıyısında gibi bu filmde aynı ankette yeni yüzyılın en iyi filmlerinden biri olarak görüldü. Fakat Toni Erdmann, asıl sansasyonu geçen yıl yarıştığı Cannes’da yaşattı. Film hiç ödül alamadı ama eleştirmenlerden Cannes tarihinin en yüksek notunu aldı. Film özünde acı bir baba kız ilişkisini kimi zaman kahkahalarla güldüren ve doğalcı bir tarzda anlatarak, asık suratlı filmlerden yorulan eleştirmenlerin, yüzlerinde gülücüklerle sinemadan çıkmasını sağlamıştı. Oscar adayı da olan Toni Erdmann, 160 dakikalık süresiyle kanımca fazla uzun. Filmin hikâyesi temelde aynı çerçevede dönüyor. Bu çerçeve içinde gördüğümüz hiçbir sahne kötü ya da sıkıcı değil tek başına ama toplamda filmin beni bir miktar yorduğunu söyleyebilirim. Yine de, Toni Erdmann yılın en iyilerinden biri. Alman sinemasına belki de yeni bir kapı açtığı bile söylenebilir.