Tarih: Kasım 1998
Gazete/Dergi: Siti
PASCAL COMELADE
L’Argot du Bruit
Pascal Comelade
(EMI / KENT)
Adamın adını daha hala doğru dürüst öğrenemedim. Her seferinde biraz düşünmem gerekiyor ya da CD kapağına bakmam. Pascal Comelade… Yeni biri değilmiş, bir sürü albümü varmış ama ben iki ay öncesine kadar adını duymamıştım. Sonra bir gün Açık Radyo’da bir single’ına rastladım. P J Harvey’le birlikte yapmışlar. Tabii PJ söylüyor. PJ’in her zaman başımın üstünde yeri vardır. Güzel şarkıydı; PJ her zamanki gibi inandırıcıydı, ağır ve yüklüydü. Sonra Roll’da albüm eleştirisini ve söyleşisini okudum. Referansları çok sağlamdı. PJ, Alman krautrockçılar Faust ve Can, Vic Chestnutt…PJ konserlerine başlamadan önce salonda Comelade’ın parçalarını çaldırır, söyleşilerde adını zikredermiş. Chestnutt da ‘Bence dünyanın en iyi müzisyeni o. Popüler müzikle kendi duyarlılığını ve müzisyen hevesini mükemmel evlendiriyor. Hedefim onunki kadar doğal bir sanata erişmek. Comelade’da öyle bir hüzün, elem, keder var ki ortaya çok çarpıcı bir kara mizah çıkıyor’ demiş.
Artık Comelade’ı tanımak elzem olmuştu. CD’sini aldım. O da ne? İlk parçada karşıma iptidai bir düğün orkestrası çıktı. Hani radyoda rastlasam başka bir kanal aramaya başlayabilirim. Ama referanslar sağlam, dinlemek gerek. ‘Yahu hiç de fena değilmiş’ten ‘Çok güzel be!’ye geçiş çok fazla dinlemeyi gerektirmiyor. Hafif mi hafif bir müzik. Dinle babam dinle midede bir ekşime yapmıyor. Ekmek gibi, her öğün yenebilir. Çocukluğum saflığı var, abartısızlığı, doğrudanlığı. Gizlenen saklanan bir şey yok. Her şey göz önünde, her enstrüman açık ve net. Cambazlık yok, şov yok. Enstrumanlar uyduruk: Oyuncak piyanolar, oyuncak akordeonlar, plastik gitarlar ama müzisenler ‘ben ustayım’ diye bağırmadan usta. Akdeniz var, Balkan havaları var, düğünler, dernekler, bayramlar var. PJ olur da aşk acıları olmaz mı? İki şarkıda da ağır kadın PJ döktürüyor. PJ her zaman PJ elbette ama aslında bu albümde yeri yok. Parçalar güzel ama bütünün açık hava duygusuyla uyumsuz. Comelade’ın hafifliğinin yanında gitmiyor. Çilingir sofrasındaki asırlık Fransız şarabı gibi. Anonim duygusu veren bir albümde anonim kalamayan tek kişi. Pascal Comelade’ın adını niye aklımda tutamadığı mı önce Frankofil olmamama bağlıyordum. Fransızca bilmem, müziğiyle de pek alakam yoktur. Ama mesele o değil. ‘L’Argot du Bruit’de (albümün adı bu) ön planda olan sanatçı değil, eser.
Sanki biz zaten bu parçalarla doğup büyümüşüz; onlar sanki bizden önce de vardı bizden sonra da olacak. Beni, Comelade’a tanıdığım, bildiğim isimler yönlendirdi. Ama albümdeki (görece) ünlü isimlerden söz etmek bunca lafı ettikten sonra abesle iştigal olacak. Comelade zaten ‘Le Grand Pianonaniste’ adlı parçanın adının nereden geldiğini söyle açıklamış: ‘Cüce piyanist yanım, müziğin otuzbir çekmeye benzeyen yanıyla birleşiyor. (nanizm: Cücelik; onanizm: Otuzbir çekmek) Ve piyanonun bu indirgenmesi, küçültülmesi, benim de müzisyen olarak indirgenmem aslında.’ İşin üzücü yani galiba şu: Comolade da, Tom Waits gibi ne kadar anti-entelektüel bir tavır takınırsa takınsın kendini ne kadar müzisyen olarak indirgerse indirgesin yine de galiba dar bir entelektüel çevre dışında pek tanınmayacak.