TARİH: 30 Aralık 2005
GAZETE/DERGİ: Birgün
Masum değiliz, hiçbirimiz
Yönetmen: Yılmaz Erdoğan Oyuncular: Yılmaz Erdoğan, Tolga Çevik, Demet Akbağ, Altan Erkekli, Türü: Komedi Ülke: Türkiye
Yılmaz Erdoğan ‘Vizontele’yle zirvede başladığı kariyerinde, daha geriye gidiyor sanki. “Organize işler’ yorucu bir deneyim olmuş. Erdoğan’dan daha sade işler ve ‘gemisini kurtaran kaptan’dan daha az bireyci, düzene uymayı anlasa da olumlamayan mesajlar bekliyoruz.
Organize İşler’i yapan memnun, seyreden memnun görünüşe göre. İçimden “onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine” deyip, kenara çekilmek geliyor. Ama bir başka iç ses de, yazmak senin görevin diyor. Hem sen yazmasan, ben yazmasam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
“Organize İşler” olmamış. Yağ var, süt var, şeker var ama helvanın kıvamı tutmamış. Yılmaz Erdoğan “Vizontele”yle zirvede başladığı kariyerinde, her attığı adımla biraz daha geriye gidiyor sanki. Ben “Vizontele”yi sevenlerdenim, “Vizontele Tuuba” da aynı düzeyde olmasa da, sınıfı geçen bir çalışmaydı. Ama “Organize İşler” bana en sevmediğim filmlerden “Hırsız Var”ı hatırlattı. Benzer bir tıkış tıkışlık ve benzer bir görsel, işitsel saldırıya maruz kaldığımı düşündüm. Yine de hakkını yemeyelim, “Organize İşler”, “Hırsız Var”dan çok daha iyi bir film. İyi oyuncuları ve iyi yazılmış bölümleri var. Cem Yılmaz’ın cahil mafya babası rolünde, filoloji mezunu iş arayan genç kızı oynayan Özgü Namal’la iş görüşmesi yaptığı sahne muhteşemdi. Ama bu sahneye yaklaşan komiklikte bir ikinci sahne yok koca filmde.
Öykü birbiriyle çarpışan farklı, hatta birbirine karşıt çevrelerin ilişkileri üzerine kurulmuş. Bu çevrelerden biri Asım Noyan’ın (Yılmaz Erdoğan) lideri olduğu bir küçük dolandırıcılık çetesi. Diğeri aydın Ocak (aydınlar ocağı gibi oldu) ailesi. Bir başka çevre ise Müslüm Duralmaz’ın (Cem Yılmaz) başını çektiği büyük mafya. Bir de başarısız komedyen, saftorik Süpermen Samet (Tolga Çevik) var. Asım Noyan’ın ayrıldığı eski eşi Nergis (Başak Köklükaya) ve kızını (Berfin Erdoğan) da bu çevrelere eklemek gerek.
Sokak felsefesi
İlk karşılaşma tutunamayan komedyen Salamet’le, Asım’ınki. Asım öfkeli bir kalabalıktan kaçarken intihar etmeye çalışan Samet’in evinde kurtuluşu bulur ve Samet’i kanatları altına almaya karar verir. Samet’ten çalıntı araba satıcısı olmaz elbette ama Asım şansını deneyecektir. Bir diğer karşılaşma, mafya babası Müslüm’le genç filoloji mezunu Umut Ocak’ın (Özgü Namal) karşılaşmasıdır. Filmin sonlarına kadar bu karşılaşmanın herhangi bir sonucu yok sanırız ama anlaşılmaz bir şekilde Müslüm’le Umut arasında bir dostluk oluştuğunu görürüz sonra. Asım’ın çetesi Umut’un annesi – Nuran (Demet Akbağ) ve babası Yusuf Ziya’ya (Altan Erkekli) çalıntı bir araba satınca bu kez Ocak ailesiyle Asım’ın çetesi ve dolayısıyla Samet karşılaşacaktır. Nuran ve Yusuf Ziya bilim insanlardır. Yusuf Ziya sosyologdur ama toplumla tanışıklığı sadece kitaplar üzerindendir, tam bir hayat cahilidir. Nuran Ocak kocasından farklıdır ve koşullara uyum yeteneği daha yüksektir. Eğer dolandırılmışsa ve polis bir şey yapmıyorsa kanunun dışına çıkmakta sakınca görmez. Gerçi işler umduğundan daha vahşice çözülecek, Müslüm, Ocak ailesinin parasını Asım’dan işkenceyle geri alacaktır. Şimdi burada bir duralım. Müslüm, Asım ve arkadaşlarına golf toplarıyla işkence ederken gala seyircisi kahkahalarla güldü. Çünkü sahne, olayı komikleştirerek veriyordu. Bir sonraki sahnede işin bu noktaya gelmesinden dolayı pişman olmuş bir Ocak ailesi vardı perdede ama gülenlerin “yahu biz neye güldük diye kendilerini sorguladıklarını sanmıyorum. Bu tip sahnelerin, şiddeti ve işkenceyi kabullenilebilir, sıradan şeyler haline getirdiğini düşünüyorum ve açıkçası rahatsız edici buluyorum. Ayrıca burada işkencenin olumlu bir işlevi de var çünkü Ocak ailesi dolandırıcılara kaptırdığı parayı geri alıyor. Paranın işkenceyle alınmasına üzülüyorlar ama o kadar, verdikleri zararı telafi etmek için bir girişimde bulunmuyorlar. Filmin mesajı demesek de bir sokak felsefesi olduğunu düşünüyorum. Bu sokak felsefesi de kısaca “hayat kötü kolla kendini” seklinde özetlenebilir. Yani elbette kollamayın demiyorum ama bundan öte bir şeyler daha olmalı söylenecek. Gerçi Samet karakteri kişiliğinden çok da taviz vermeden istediklerine kavuşuyor, kötüleşmeyi denese de vazgeçiyor ve kendisi olarak kalıp başarılı oluyor. Ama Samet bir yetişkin değil, korunmaya muhtaç bir çocuk gibi. Gerçekçi bir seçenek gibi durmuyor. Ocak ailesi, Lars von Trier” in “Dogville” ve “Manderlay”indeki Grace’e benziyor (Grace örneğinde tek kişide toplanan özellikler, burada aile bireylerine dağılmış durumda). İyi niyetle yola çıkıp işkence yaptırmaya kadar varıyor Ocak ailesi. Von Trier’in durduğu noktanın gericiliği üzerine çok yazıldı, “Organize İşler” aynı tehlikeli noktada değilse de civarında geziniyor. Hatta daha da ileri gidip “Şiddetin Tarihçesi”yle bile paralellikler kurulabilir. O filmde de şiddet olumlu bir yerde duruyordu nihayetinde. Verili koşullar değişmez kabullenildiğinde buna itiraz etmek zor ama başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmak istiyoruz.
Filmin finalinde farklı karakterlerin, farklı sınıflardan insanların çarpışmalarından dostluk (Asım ve Samet) ve aşk (Samet ve Umut) doğuyor, küllenmiş bir aşk (Asım ve Nergis) yeniden alevleniyor. Asım ve Nergis’in aşkı doğrusu başından itibaren hiç bir yere oturmuyor, sonuçta bir araya gelmeleri de inandırıcılıktan tamamen yoksun kalıyor. Bir de filmin İstanbul’u pazarlayan bir emlakçı havası var (oysa emlakçılara giydiren bir yanı da var filmin). İstanbul’u güzel göstermeyi amaçlayan çekimler gereğinden o kadar fazla ki… Samet’in komedyenlikte başarı kazandığı sahne de yine hiç inandırıcı değil, çünkü komik bir şey söylememesi ne rağmen, seyircileri güldürüyor her nasılsa. Kafa şişiren müziği, baş döndüren helikopter çekimleri ve inandırıcı olmayan aşklarıyla “Organize İşler” yorucu bir deneyim oldu kısacası. Erdoğan’dan daha sade işler ve “gemisini kurtaran kaptan”dan daha az bireyci, düzene uymayı anlasa da olumla mayan mesajlar bekliyoruz.