Tarih: Ağustos 1997

Gazete/Dergi: Roll

OK Computer

RADIOHEAD

(M/Kent)

İktidarsızlık (cinsel anlamda değil) Çaresizlik. Keder. Öfke. 

”OK Computer”ın son parçası “The Tourist” sona erince önce bir süre boşluğa bakıyorsunuz. Yoğun ve yorucu bir deneyim bu albümü dinlemek. Katarsis filan ummayın boşuna. Aksine daha da yüklenmiş olarak kendinizle baş başa kalıyorsunuz. Costa Gavras’ın ”Kayıp”ını seyrettikten sonraki gibi. O tarz bir yoğunluk, o tarz bir çaresizlik hissi. Yüzünüzü yıkamak, bir süre aynada yüzünüze bakmak, sonra belki çıkıp temiz hava almak… Yapılabilecek başka ne var? Sonra… belki yeniden “OK Computer’ dinlemek.

 Kategorize etmesi kolay değil bu albümü. Biraz progressive, biraz psikedelik biraz trip-hop. Radiohead’i artık topluluk ya da grup diye tanımlamak yanlış geliyor, onlar için orkestra sözcüğü daha uygun. Sözcüğün çağrıştırdığı ulaşılmazlık, soğukluk gibi şeyler değil söz konusu olan. Aksine dokunulabilir bir insanlık hep var Radiohead’de. Orkestra tanımlaması şarkıların yoğunluğundan: bas, bateri, üç gitar ve Thom Yorke’un vokalinin oluşturduğu ses denizinin derinliginden.

”Airbag”le (havayastığı) başlıyor albüm. Bir odak noktası olmayan, basların öne çıktığı, diğer şarkılara göre daha sert bir sound’u olan bir şarkı bu. “Otomobilleri gerçekten kontrol etmiyoruz, yaptığımız, o nesnelerin içinde gitmek yalnızca”, diyor Yorke şarkıyla ilgili olarak. “OK Computer”ın karanlık dünyasına, en tanıdık nesnelerin, bırakın onları kontrol etmemizi, içinden sağ çıkmamıza izin ver dikleri için şükran duymamız gereken varlıklara dönüştüğü o klostrofobik ve paranoid dünyaya girmiş bulunuyoruz. 

“Paranoid Android” ikinci şarkı ve de ilk single. Bir tür ’90’ların “Bohemian Rhapsody”si. 6,5 dakika süren, üç bölümden oluşan, acaip bir koro bölümü içeren ve Roma Imparatorluğu’nun çöküşüyle ilgili bir single. Roma, ABD’nin metaforu. Yorke ABD’de çöküş öncesinin bütün semptomlarının görüldüğünü düşünüyor. Şarkı sözleri oldukça kapalı. İlişki ağlarını geliştiren yuppie’lerle kusmuk sözcüklerinin alt alta gelişi (the yuppies networking/the panic /the vomit) tesadüf değil. “Fitter Happier” yuppie ideallerine hüzünlü bir bakış. Alaycılık ya da öfkeden çok bir acıma duygusu var bu şarkıda. “Daha üretken olmak/çok fazla içmemek/haftada 3 gün jimnastik salonuna gitmek iş arkadaşlarıyla daha iyi geçinmek/yediklerine dikkat etmek” gibi yuppie yaşam tarzının ilkeleri kompüterize bir vokal ve Eleni Karaindrou tarzı klavyeler eşliğinde sıralanırken, yuppie’lerin de düzenin kurbanları mı yoksa failleri mi olduğu konusunda bir kez daha düşünmek gereksinimi duyuyorsunuz. Siyasal katılım yerine sağlık ve güzelliği daha iyi bir yaşamın anahtarı olarak sunan, bireyi yüceltme iddiasını taşırken, daha iyi bir yaşama sahip olmanın bütün sorumluluğunu bireye yükleyerek aslında onu ezen/bizi ezen bir ideolojiyi anlatıyor Radiohead. Bir başka şarkıda, albümün en hızlı tempolu şarkısı “Electioneering” de ‘IMF ve sürü gütmek deyip geçiyor: “IMF ve politikacılar hakkında ne söyleyebilirsin ki? Anlayan, anlıyor. Bundan dana açık ifade etmeyi beceremiyorum.” 

“Subterranean Homesick Alien”da daha iyi bir dünya umudu, daha iyi bir gezegene havale ediliyor. “Exit Music (For A Film)”, “Romeo & Juliet” filminin soundtrack’inde, “Lucky”ise “HELP” adlı derleme albümde yer almış. İki şarkı da melankolik, ikisi de son derece ağır, ikisi de mükemmel. Ama en ağır parça kapanıştaki ‘The Tourist’. Tüketilmedik/görülmedik bir şey kalmamalı emri uyarınca oradan oraya koşuşturan turiste sesleniyor Yorke: “Yavaşla be adam/Yavaşla budala”. Ya da belki de istemi dışında oradan oraya zıplayan, söz geçiremediği düşüncelerine. Her koşulda çok etkileyici bir parça. İkinci single “Karma Police” şizofrenik bir şarki. Şarkı sözlerinin başı sonu birbirini tutmuyor. Son dize zaten “Bir an kendimi kaybettim” şeklinde. “No Surprises” hayattan beklentilerinizi sıfıra indirdiğinizde hissedeceklerinize dair. Albümün bence en iyi şarkısı Trickyvari “Climbing Up the Walls”. Distorte edilmiş bir vokal ve trip-hop ritmiyle bir kabus kadar etkileyici: “Kafatasını açtığında beni içerde bulacaksın”. Ürpertici… 

Büyük bir albüm “OK Computer”. Kalın, klasik bir roman gibi büyük. İlk single’ları “Creep”te bir yabancılık, ait olmama hali vardı. Radiohead bu konumunu korumaya kararlı görünüyor. Şarkıların çoğu son derece yavaş, kafiye ve nakarat genellikle hak getire, single’lık parça yok gibi. İlk dinleyişte akılda kalıcı bir parça yok, ama birkaç dinleyişten sonra unutulacak parça da yok. Albümün belki tek kusuru, hiçbir parçada bir gevşeme, bir boşalma yaşatmaması. Doluyor, doluyor ve doluyorsunuz. İngiltere’de seçimleri İşçi Partisi kazandı. Radiohead gençliği seçimlere katılmaya çağıran Rock the Vote kampanyasına destek vermişti. Ama bugün “işlemeyen çağdışı bir sistemle diğeri arasında seçim yapmayı anlamsız” buluyor Yorke. Zaten Blair’in cisminde seçimin asıl galibi Thatcher’dı, onun fikirleriydi. Radiohead’in müziğinde işte böyle bir oyunda rol almanın verdiği çıkışsızlık duygusu egemen. Britanya’da önümüzdeki dönemin ruh halinin nasıl olacağına dair ilk sinyal “OK Computer”. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com