TARİH: 22 Nisan 2005
GAZETE/DERGİ: Birgün
İmkânsızın mümkünlüğü üzerine
Bir Godard filmi ticari gösterime giriyorsa, artık her şey mümkün demektir. Bu şansı değerlendirip ‘Müziğimiz’i izleyin, ama anlamayı pek beklemeyin…
MÜZİĞİMİZ (NOTRE MUSIQUE)
Yönetmen: Jean-Luc Godard, Oyuncular: Sarah Adler, Nade Dieu, Rony Kramer, Simon Eine, Türü: Dram, Ülke: Fransa, İsviçre
Jean Luc Godard’ın ‘Müziğimiz’de ölüm üzerine söylenen bir söz yukarıdaki başlık. Bir Jean-Luc Godard filminin ticari gösterime girmesi de böyle bir şey, yani imkansız gibi görünenin mümkün oluşu. Yoksa öldük de haberimiz mi yok. Hayır raksine bu istanbul’un canlılığının bir kanıtı. Dünya üzerinde çok az kente nasip olacak bir şey bu kentte gerçekleşivor. Ama kaç kişi ‘Müziğimiz’i seyredecek o ayrı konu.
Şimdi uzun bir alıntı:
Müziğimiz elbette Godard’ın kariyeri boyunca kullandığı sakız olmuş cümleleri kurmayı sürdürüyor. Öncellikle sahte voleybol oyununa dikkatinizi çekerim- “Nouvelle Vague’ (Yeni Dalga) aynı şevi futbolla yapmıştı, “Blowup’ (Cinaveti Gördüm) tenisle (bir saniye, bu sonuncusu Godard’ın mıydı?). Rus tiyatro katliamının görüntüleri eski filmlerden savaş görüntüleriyle peş peşe gösteriliyor. -aslında büyük bir ilk bölüm “Histoire(s)”ın bir episodunun tekrarı gibi. Ayrıca filmde ihtiyaç duyanların hizmetine sunulmuş zorunlu berrak bölümler var. Godard öğrencilere bir sahnede sinema üzerine ders veriyor; bir yerinde Howard Hawks’ın erkekle kadın arasındaki farkı göremediğini “açıklıyor”. Başka bir yerde Filistin’i belgesele, İsrail’i kurguya benzetiyor. Bunlar Godard’ın son dönem filmlerine bıkmadan koyduğu standart, ucuz, kolay hazmedilen haplardan örnekler. Godard’ın bunları anaakım (mainstream) film eleştirmenlerini tatmin etmek, onlara film üzerine düşünmeden yazabilecekleri bir şeyler vermek için koyduğundan her geçen gün daha çok şüphe ediyorum.
Ama yine de Godard Usta’nın bizi aydınlatmasını, buna zaman ayırmak ve çaba harcamak istemesek de istiyoruz. Godard’ın sineması iştir ama “Passion”da olduğu gibi birinin işine duyulan sevgi insanı harekete geçirir. İnsanın kendini filmlere adaması (teslim etmesi), onları ön yargısızca deneyimlemesi ve ancak ondan sonra onları incelemeye başlaması gerekir. Birazcık sabır, zaman ve çabayla bu başarılabilir. Son dönem Godard filmlerini seyrederken aydınlanma anları yaşadım ama elbette bu aşamaya gelene kadar kafa karışıklığı, boşunalık ve hatta sıkıntı yaşadım. Godard’ın sineması seyirciden çok şey bekler, sorduğu soruların biri de “Görüyor musun?”dur. Bu Godard’ın bütün filmlerinin temelinde yatan basit sorudur.
İstedigi sey görmemizdir. Çoğunlukla şu yorum yapılır: “Evet çok güzeldi ama hiçbir şey anlamadım.” Son dönem Godard’larını anlamanın anahtarı, anlamanın anahtar olmadığını özgürce ve keyifle kabullenmekten geçer. Sinema deneyimlemenin Godardcı modeli biraz alışma gerektirir. Yine de sinemayı anlamanın tek yolu sinema seyretmekten geçer, Godard’ın sineması da farklı değildir. Bu da zaman ister. Godard’ın filmlerinin seyirciye ulaşmasıyla anlamlı bir eleştirisinin yapılması arasındaki süre giderek azalsa da hâlâ on yıl kadardır (“Histoire(s)” istisnadır). İlk gösterildiği sıralarda çok yanlış anlaşılan “Nouvelle Vague” daha yeni yeni ciddi bir incelemeye tabi tutulmaktadır örneğin.
Bu yazdığım dağınık düşünceler “Müziğimiz”i sadece bir kez izledikten sonra yazıldı ki bunun filmi bir metin olarak ele almak için yetersiz olduğu aşikârdır. Yine de her filmin bir ilk seyredilişi vardır ve izlenimler diğer seyirlerle değişecek diye bir şey söylenemez. Godard’ın işi en “denemeci” halinde bile önceden belirlenmiş bir hedefe giden yol ya da araç olarak görülmemelidir. Genel kanı, içi ne o kadar girilemez oldukları için katmanları arasında somut bir içgörünün yattığı, ilk etkisinin ötesinde derin bir mana gizlediği şeklindedir.
Ama Godard’ın işleri varoluşunun teorik temelini kendi içinde barındırır ve bu anlamda kendine kapalıdır. Bütün bunları Godard’ın filmlerinin deneyimlenmesi gerektiğini söylemek için yazıyorum, bu Godard’a yönelik eleştirel bir incelemenin temelinde olması gereken temel öneme sahip fikirdir. Yanlış anlamayın-Godard’ın filmlerinin derin yapısal okumaları hayati öneme sahiptir. Demek istediğim sadece bunların seyir deneyimi üzerine kurulması gerektiğidir.”
Bu alıntıyı “senses of cinema” sitesinde yayınlanan Glen Norton’un “Bu ana özlem: Godard rönesansı sürüyor” yazısından yaptım. Nasıl zor bir filmle karşı karşıya olduğunuzu ama bu deneyimden kendinizi yoksun bırakmamanız gerektiğini anlatabilmek için. Ne zaman bir Godard filmi seyretsem kendimi kaybolmuş, yetersiz hissederim. Bu da Godard’a karşı bir öfke doğurur içimde. Ama ikinci kez izleme şansım olmuşsa (“Adı: Carmen” ya da “Müziğimiz”de olduğu gibi) birazcık daha yakınlaşırım o filme. O halde belki umudumu yitirmemem gerekir. Yazarın dediği gibi, izleyin ama anlamayı çok beklemeyin. Filmde Tayyip Erdoğan’ın bile alıntılanmış olması (Minareleri süngüye benzetmesinden söz ediliyor) bile yeterince ilginç değil mi? Ve eğer bulursanız Roll dergisinin Mart sayısındaki (No:95) Godard söyleşisini okuyun. Filmin adının nereden geldiği gibi ilginç bilgiler içeriyor.