TARİH: 5 Mart 2011
GAZETE/DERGİ: Birgün
Toplumsal barış?
Kir çok önemli bir meseleyi ele alıyor: Korucular. Koruculuk denilen müesseseyi Turgut Özal ülkemize armağan etmişti. Büyük Marxist Türk düşünürlerinin de selam durduğu, yurtdışına çıkışta bulundurulabilecek döviz miktarı üzerindeki sınırı kaldırdığı ya da ithalatı serbestleştirdiği için yere göğe konulamayan, özgürlükçü ve sivil, ahir zaman peygamberi Turgut Özal’dı koruculuğu getiren! 12 Eylül’ün ideologu ve başbakan yardımcısı, köşe dönmeciliğin ve hukuksuzluğun amigosu, işçi düşmanı Özal Kürtleri birbirine kırdırmanın, bölüp yönetmenin de yolunu koruculukla bulduğunu düşünmüştü. Zaten devletten maaş almaya teşne, zaten sicili bozuk bir sürü talibi vardı koruculuğun. Talip olmayanlar da, direnenler de tehditle, şiddetle yola getirilirdi. Koruculuk hala var ve AKP döneminde de gelişip serpildi. Korucuların bulaşmadığı kirli iş kalmadı. Bir tür yerel mafyaya dönüştüler ve mafyanın yaptığı her işi yaptılar. Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, kiralık katillik vb… Mardin’de 44 kişinin öldürüldüğü katliamda da korucuların imzası vardı.
Kir bize bütün kötü özellikleri bünyesinde toplamış bir korucunun hikâyesini anlatıyor. Filmin yönetmeni Yusuf Çetin aynı zamanda Rezzak adlı bu korucuyu canlandırıyor. Filmin başında anne ve babası kontr-gerilla tarafından öldürülen Zilan’ın da dayısı Rezzak. Rezzak biraz da ‘yeğenlerimi evime almazsan el alem ne der?’ diye düşündüğü için, genç ve güzel bir kız olan Zilan ve küçük kardeşini himayesine alır. Ama Rezzak bütün kötülüklerin anası içkiye de düşkündür ve sarhoş olduğu bir akşam yeğenine tecavüz eder. Filmde içki içtiğini gördüğümüz tek karakterin, uçkuruna da hakim olamaması, filmin, büyük ihtimalle istemeden, muhafazakar bir mesaj vermesine de neden oluyor (Arınç’ı hatırlıyoruz “hayat içki ve seksten ibaret değildir!’).
Dün akşam televizyonda KADER’den kadınlar vardı. Kadın cinayetleri, ensest ve tecavüzün nasıl korkunç bir hızla yaygınlaştığından söz ediyorlardı. İnanılmaz bir artış var kadına yönelik işlenen suçlarda. Ensestin yaygınlığı bilinen rakamlara göre ülkenin yüzde 20’sini kapsıyormuş. Bu tam ne anlama geliyor bilmiyorum. Fakat anladığım en az beş aileden birinde, bir ensest mağduru olduğu. Bu bilinense, bir de bilinmeyen vardır ki onu tahmin bile etmek istemiyorum. Kir yeğenine tecavüz eden dayı figürüyle bu konuya da dokunmuş oluyor.
Ama filmde her şeyin fazla şematik olduğunu söylemek zorundayım. Teknik aksaklıkları bir yana bırakalım; bunlar parayla ilgili konular ve paranız yoksa da yapamıyorsunuz, bu kadar basit. Mizansenler, diyaloglar, karakterler hepsi fazla yüzeysel, müsamereden hallice. Ve gelelim asıl meseleye: ‘İz Peşinde’ filminde intikamın intikam alana neler yaptığını gördük. İntikam alan, intikamı ne kadar haklı olsa da, bir şeylerini yitirir. İnsanlığı biraz daha azalır. Şiddete şiddetle, yargısız infaza yargısız infazla cevap veren artık eski insan değildir. İnsanlığından biraz kaybetmiştir ve bu onu daha da kanlı eylemlere götürecektir. Bunları söylemenin bir manası yok biliyorum ama ben ablası PKK tarafından öldürülmüş bir insanım. Ablam ve Onat Kutlar PKK tarafından ‘turizmi baltalamak’ için öldürüldü. PKK özür dilemedi. Sorumluluğu mahkemede kanıtlandı, buna da itiraz etmedi. Onun için bana dağa çıkmanın toplumsal barışa hizmet ettiğini söylemeyin lütfen. Filmin sonundaki görüntüler, çözümün dağda olduğunu açıkça söylemiyor mu? Basın bülteni ise toplumsal barıştan dem vuruyor. Ne diyeyim, bir şey söylemenin manası da kalmadı.