TARİH:  6 Ağustos 2004

GAZETE/DERGİ: Birgün

Ekonomi okuyordum ama üniversiteye asıl sinema kulübü için gidiyordum. Dersler, okuldaki yani sinema kulübündeki varlığımı sürdürebilmenin ön koşulu olarak başarmak zorunda olduğum angaryalardı. İyi ki de öyleymiş. Boğaziçi Üniversitesi’nin ekonomi bölümünde manalı bir şey öğrenemedim ama sinema kulübünde hem iyi vakit geçirdim hem de bugün de hâlâ yararlandığım çok şey öğrendim. O günlerden birinde kulüpten bir arkadaşımız, bir film çekimi için figüran arandığını söylediğinde birkaç arkadaş hemen kabul ettik. Sonradan yangında harap olan Union Francaise adlı binada çekilen düğün sahnesinde misafirleri oynayacaktık. Film Ömer Kavur’un yönettiği, senaryosunda Selim İleri’nin de imzası bulunan “Kırık Bir Aşk Hikayesi”ydi. Başrollerinde Hümeyra, Kadir İnanır ve Kamran Usluer oynuyordu. Set eğlenceli bir yer değildi. Ama dedikodular eğlenceliydi. Mesela filmin bir sahnesinde yanlış hatırlamıyorsam Halil Ergün’ün, Kadir İnanır’la kavga etmesi gerekiyordu. Kadir İnanır karşı koymayacak ve dayak yiyecekti ama Kadirizm diye bir şey vardı elbette. Sonuçta Kadirizm, Selim İleri ve Ömer Kavur karşısında galip geliyor ve kavga en azından berabere bitiyordu. “Kırık Bir Aşk Hikayesi” 1982 yılı Antalya Film Şenliği’nde beş ödül birden aldı. Söylemeye gerek yok, en iyi figüran kategorisi bugün olduğu gibi o gün de yoktu. Olsaydı da ben, o da sırtımdan yarım saniye gözükmüştüm. 

Kamran Usluer’i ben o filmle tanıdım. Resim öğretmeni Bedri rolünde çok iyiydi. Bir Selim İleri karakterinin sinemada belki de en uygun karşılığıydı. Ama Kamran Usluer’in sinema oyunculuğu kariyeri çok daha gerilere gidiyordu. 1973’te, 5. Adana Altın Koza Film Şenliği’nde “Gelin” filmindeki rolüyle “en iyi yardımcı erkek oyuncu” ödülünü almıştı. Kariyerinin sonlarına doğru, 2000 yılında 12. Ankara Film Festivali’nde de “Salkım Hanımın Taneleri” filmiyle “en iyi erkek oyuncu” ödülünü kazanacaktı. Usluer en çok ama herhalde “Eşkıya” filmindeki “Berfo” rolüyle anılacaktır. Tekerlekli sandalyesinde, oksijen tüplerine bağlı haliyle bile ürkütücü olmayı bilmişti. Karizmatik olmak böyle bir şeydi. Kaybedeni, kötü adamı oynasa da, dayak yese de iz bırakabilmek. Buna, Kamranizm desek acaba bize kızar mıydı? 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com