Tarih: 3 Aralık 1994
Gazete/Dergi: Express
Frank Zappa
Frank Zappa: bir garip adem… Dünyaya bakışıyla, yaptığı müzikle, söylediği ‘farklı’ sözlerle anlaşılması zor bir dahi. Hakkında çıkarılan rivayetler ve dedikodular bir araya getirilse kuşkusuz yaşamı boyunca yayımladığı altmış küsür albümdeki notalardan daha çok yer tutar. Fakat Zappa, kendisi hakkında söylenenlere hiç aldırmayacak kadar başına buyruk ve kararlıydı. Hangi akla hizmet kızına Moon Unit, oğluna Ahmet adını vermişti, ya da atonal müziği popüler kılmaya çalışmıştı bilinmez… 52 yıllık ömründe, rock dünyasında eşine az rastlanır bir kişilik sergiledi: Uyuşturuculara karşı tavır aldı, bir ‘star’ gibi değil, bir sanatçı gibi yaşadı, mutlu bir evliliği 25 yıl sürdürmeyi başardı.
geç geçti 4 kansere yenik düşer sehpa ile yapılmış bir söyleşiyi özetleyerek aktarıyoruz
Birlikte çalıştığınız müzisyenler gerçekten ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. İlginçtir, solo atarken bile kafalarına göre takılmıyorlar.
Evet.
Nasıl çalacaklarını da daha önceden söylüyor musunuz? Yoksa yalnızca müziğin onları zorladığı bir biçimde mi çalıyorlar?
Nedeni çalışmalarından önce onlarla konuşmam ve canlı kaydedilen her şeyi benim mikser masasının başında son haline getirmem. Her müzisyenin yapabildiğinin en iyisini arıyorum. Her melodinin çalınışını bir biçimde mükemmelleştiriyorum. Yani yalnızca yazdıklarımın değil onların doğaçlamalarının da en iyisini buluyorum.
Konserlerde, grubumun elemanları hangi notadan gireceklerini nasıl bir solo olmasının beklendiğini ve yaklaşık ne kadar uzun bir süre çalacaklarını bilirler. Bundan sonra sahnede onlar vardır, ben değil.
Müzisyenleriniz, fusion’cuların sık sık yaptıkları gibi sıkıcı bir tarzda notalar arasında yukarı aşağı gezinmiyorlar.
Eh diğerlerinin dinlediğini biliyorlar. İyi bir iş yapmaları için güçlü bir motivasyonları var. Koltuklarda oturanlar bir yana, topluluktaki diğer elemanlar oldukça eleştirel bir dinleyici kitlesi oluşturuyor. Eğer boktan çalıyorsanız sahnedeki diğer elemanlar bunu size fark ettireceklerdir.
İnsanlar müziğinizi oldukça kafa karıştırıcı buluyor…
Neden?
Bir tavsiyeniz var mı?
Evren böyle. Evrenin durumu bu.
Notaların yazılmasının yapıtlarınızdaki rolü nedir? Yalnızca amacınızı gerçekleştirmede bir araç işlevi mi görüyorlar? Başka bir deyişle, sanat notalarda mı, yoksa son haline getirilmiş master bantta mı?
Eğer müzisyenlerden istediğim onlara mırıldanarak aktaramayacağım kadar karmaşık olmasaydı notalara gerek bile olmazdı. Rock’n Roll’da çoğu zaman en iyi sonucu müzisyenlerin nota okumak yerine ezbere çaldıkları zaman alıyorum. Eğer parça ezberlenmişse, o zaman onu yönetebilir. Notadan okunduğu zaman elde edilemeyecek sonuçlara ulaşabiliriz. Yani nihai sanatsal sonuç master banttır
Sanatı yaşamla ilişkisi konusunda sizi yönlendiren bir formülünüz var mı?
Sanatın yaşamla ilişkisi mi? Size daha önce söylemiştim. Ben eğlendirmeye çalışıyorum. Eğlendirici bir yaşamla diğer tür “sanat” yaşamı arasında bir seçim yapın. Cevap aşikar.
“Freak Out” albümünüzeki adlar listesinde James Joyce neden yer alıyor?
Joyce’un yazdıklarının hiçbirini sonuna kadar okuduğumu söyleyemem. Ama okuduğum birkaç sayfa sonunda işte gerçek bir adam dedim. Beni etkilemesi için fazla okumam gerekmedi.
Velvet Underground’un “Venus in Furs”ü herkesin bildiği sado-mazoşist klişelerden ibaretken, ‘Penguin in Bondage’ gerçekten garip bir şey.
Hah. Ha ha. Evet öyle.
Başkalarından daha deneyimli olduğunuz için mi yoksa hakkında şarkı yazmayı kimsenin düşünmediği deneyimler hakkında yazmaya çaba harcadınız için mi farklısınız?
‘Penguin in Bondage’dakine Benzer deneyimler yaşayan insanların sayısını bilmiyorum ama yalnızca müzik yazarlarının daha önce ele almadıkları- diş ipi ya da benzeri- konularda yazıyorum.
Ünlü müzisyenlerin kadınlara cazip gelmesi bu müzisyenlerin tavırlarını etkiliyor mu? Genç insanlara seks hakkında verilen bunca enformasyonun ayrıcalıklı konumdaki erkeklerden gelmesi garip değil mi?
Evet öyle. Her zaman bir didaktik blues sanatçıları geleneği olmuştur. – Kadınınıza nasıl davranmanız gerektiği, size kötü davranırsa ne yapacağınız, nasıl bir kadını elde edebileceğiniz- bunlar yaygın blues konularıdır.
Hımmm. Bu dinleyicilerin erkek olduğunu varsayıyor.
Blues Için genelde doğru olduğunu sanıyorum. Çok fazla kadın blues meraklısı yok.
Hiç ‘Jeder Mann sein eigener Fussball’ deyimini duydunuz mu?
Hayır.
‘Herkese kendi futbolu’ demek. Bir Dada Dergisinin adıydı. 1. Dünya Savaşı’nda Berlin’deki işçi sınıfı ayaklanmalarında yaygın bir slogan olmuştu.
Biliyor musunuz ‘20’lere dair en güzel şey buydu işçi sınıfı kavramıyla Dada’yı birleştirmek. Tanrım o günlerde neyi kaçırdıklarını bilmiyorlardı.
Dadacılar işçi sınıfı mahallelerinde anti-militarist yürüyüşler düzenlerlerdi ve herkes tarafından alkışlanırlardı.
Dadayı her zaman takdir ettim. Oğlum Ahmet’in de bu konuda okuması için çaba harcıyorum. Stravinsky’nin dediği gibi “istemek yetmez, olmak gerekir.” Dada olmak isteyen ama hiçbir zaman olamayacak insanlar vardır. Dadacılık Ahmet’in ruhunda var, ne olduğunu daha bilmesine karşın.
Anti-Nazi birliğe katılmayı düşünür müydünüz?
Hayır hiçbir şeye katılmam. Nazileri sevdiğimden değil, gerçekten nefret ederim onlardan. Boka katılmam. Katılmanın bir etkisi olacağına inansam, herhalde bir kez daha düşünürdüm. Ama olmayacağından eminim. Çünkü her şeyden önce bu heriflerin neden var olduklarını hatırlamak lazım. Her şeyden önce bu bir protesto oyu, ikinci olarak kimse kime ya da ne için oy verdiğini bilmiyor. Bu yüzden her yerde her zaman olabilirler.
Sorularla hiçbir zaman uzlaşmıyorsunuz, sorunun çıktığı yeri unutturan bir şeyler söylüyorsunuz.
Bir rock söyleşisi yapmanın sorunlu yanı her şeyden önce sizinle konuşmaya gelen kimsenin; a) ne yaptığınızdan haberi olmaması b) genelde müziği bilmemesi c) size gelmeden önce değerli küçük sorusuna nasıl bir cevap verilmesi gerektiği konusunda kararını vermiş olmasıdır. Uzlaşmak için bir neden yok. Hayatını çekilmez hale getirmek istemem ama eğer istediğiniz olgularsa, bunu size veririm. Başka bir şey istiyorsanız başka yere gidin. “Rock gazeteciliği yazmayı beceremeyen insanların, okumayı beceremeyen insanlara materyal sağlamak için, konuşmayı beceremeyen insanlarla söyleşi yapmalarıdır.” Hâlâ bunun söylediğim en akıllı laflardan biri olduğunu düşünüyorum.
Mojo’dan çeviren CÜNEYT CEBENOYAN