TARİH:  6 Haziran 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün


Amatör oyuncuları ve natüralist anlatımıyla ‘Bir Pazar Günü’ sanki zamandışı bir film gibi duruyor…
‘Bİr Pazar Günü’ beş sıradan insanın bir hafta sonunda geçiyor. Yıl 1929-30, şehir Berlin. Şarap pazarlamacısı Wolfgang sokakta tanıştığı figüran Christl’la Pazar günü göl kenarında piknik yapmak için sözleşiyor. Taksici Erwin modellik yapan depressif kız arkadaşıyla geçirdiği tatsız akşamın ardından yalnız başına pikniğe geliyor. Christl’ın en iyi arkadaşı Brigitte de pikniğe katılıyor. Christl, Wolfgang’ın hızlı yakınlaşma çabasına sert tepki göstermesinin bedelini pahalı ödüyor ve Wolfgang’ı Brigitte’ye kaptırıyor.  Başka flörtler ve tartışmalar ve sonra veda zamanı geliyor. Bir dahaki pazara tekrar buluşacaklar mı yoksa erkekler maç seyretmeyi mi tercih edecekler? Bunu bilemiyoruz ama bilinen kesin bir şey var: Hafta sonunun sona erdiği ve tüketici bir çalışma haftasının daha başladığı.
Kısacası ‘Bir Pazar Günü’nde öyle heyecanlı bir şey olmuyor. Amatör oyuncuları ve natüralist  anlatımıyla ‘Bir Pazar Günü’ sanki zamandışı bir film gibi duruyor. Fransız izlenimciliği ya da Yeni Dalgası’yla, İtalyan yeni-gerçekçiliğiyle, günümüzün Uzakdoğulu ustaları Hou Hsiao Hsien ve Kore-Eda’yla ve hatta bu yıl Altın Lale’yi kazanan ‘Köprüdekiler’e bir akrabalık saptamak mümkün ama film bütün bunları önceliyor. Filmin çekildiği yılın Büyük Bunalım’ın başlamasına ve Hitler’in iktidarının öncesine denk gelmesi bütün bunların izinin neden filmde görülmediği sorusunu sordurtabilir.
Ama asıl düşündürücü olan Hitler olmasaydı, hem Almanya’nın hem de bizim Almanya’ya bakışımızın ne kadar da farklı olabileceğini fark etmek. O zaman Almanlar tarihin en büyük suçlarından biriyle kirlenmemiş, son derece insani, sıcak ve öncü nitelikli sanat eserleri üreten bir halk olarak imgelemimizde yerini alacaktı. Filmin arkasındaki adlardan Robert ve Curt Siodmak kardeşler, Billy Wilder, Fred Zinnemann ve Edgar Ulmer, Nazizmin yükselişiyle birlikte ABD’ye göç edecekler ve Hollywood sinemasına büyük katkılarda bulunacaklardı. Alman sineması bu adları kaybetmeseydi bugün nerde olurdu kim bilir?
(Not: Filmi bugün saat 18:00’de Goethe Institut’ta
izleyebilirisniz. Bu yazıyı Documentarist’in
katalogu için yazmıştım.)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com