TARİH: 6 Haziran 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün
‘Denizin Lanetlileri’ ve ‘Darwin’in Kabusu’ emperyalizmi tabiri caizse suçüstü yakalayan iki belgesel
Documentarist’te sözü edilecek çok film var ama beni en çok etkileyenlerden söz edeceğim sadece. Biliyorsunuz, Suriye sınırındaki arazinin yabancı tarım şirketlerine peşkeş çekilmesi söz konusu. Erdoğan, zaten açık açık memleketi satmayı görevi ilan etmişti. Bu açıdan bakıldığında Suriye sınırındaki arazinin 44 yıllığına verilmesi, aslında bugüne kadar yaptıklarının sadece küçük bir örneği. Ama konunun başka özellikleri de olduğu için, Erdoğan’a yaygın bir şekilde ‘one minute’ dendi. İyi de oldu.
Bugün emperyalizm sözcüğünü kullandığınızda otomatik olarak, ulusalcı, gerici, milliyetçi ve çağdışı ilan ediliyorsunuz. ‘Denizin Lanetlileri’ ve ‘Darwin’in Kâbusu’ emperyalizmi tabiri caizse suçüstü yakalayan iki belgesel. İlk film, Fas’taki yerli balıkçıları ve Fas açıklarında avlanan bir İsveç balıkçı teknesinin mürettebatını konu alıyor temelde. Ayrıca Fas’ın balıkçı köyündeki diğer insanlar, dilenci bir kadın, bakkal gibi karakterler de filme giriyor.
Fas’ın neo-liberalizme teslim olmuş hükümeti, AKP’nin yaptığı gibi ülkenin kaynaklarını yabancı balıkçılara peşkeş çekmiş. Balık stokları tükenen ve av yasaklarıyla ümüğü sıkılan balıkçılar ayaklanınca üstlerine şiddetle gelmiş Fas hükümeti. Öldürmüş, yaralamış, içeri tıkmış ve bastırmış. Tanıdık geliyor mu?
TALAN EDİLEN DENİZ
Balıkçılar iyice güneye Moritanya sınırına gelmişler ama orada da pek bir şey bırakmamış yabancılar ve bırakmamayı sürdürüyorlar. Filmdeki İsveç teknesinin kaptanı, işlerin İsveç’te ne kadar zor olduğunu anlatıyor. İsveç’te balık avlamak politik bir mesele diyor. İsveç kendi denizlerindeki eko-sistemi ve balık stoklarını büyük bir duyarlılıkla koruyor. Bu da İsveçli balıkçıların canını sıkıyor. Fakat Fas’ta durum öyle değil. Trolleriyle şanslı bir gecede 400 bin kilo balık yakalayabiliyorlar. Sonarlarıyla balığı elleriyle koymuş gibi buluyorlar. Ne arayan var ne de karışan. Oysa karadaki küçük tekneleriyle aç bir ilaç bekleşen Faslı balıkçılar av yasaklarından denize açılmaya fırsat bulamıyor. Teknolojik olanakları da yok. Küçük tekneleriyle 1 kilo balık yakalasalar kendilerini şanslı addediyorlar. Faslılar artık balık yiyemiyor. Eğer balıkçı olmak isteyen bir kadınsanız sizi başka engeller bekliyor. Balıkçılar kooperatifi kadınlara avlanma ruhsatı vermiyor.
‘Darwin’in Kâbusu’ ise birkaç yıl önce İstanbul Film Festivali’nde izlediğim ama Documentarist’te yeniden gösterilen bir film. Tanzanya’da Viktorya Gölü’nde yaşananlar Fas’ta yaşananların bir benzeri. Gölün bereketli levreğini AB’li denizciler avlayıp, işleyip AB ülkelerine gönderiyor. Tanzanyalının kursağından protein geçmiyor. Balık karşılığında Tanzanya’ya gelen ise silah. İç savaşlarda birbirlerini tüketsinler diye. Tanzanya hükümeti ise aç halkını doyurmayı aklından bile geçirmiyor. AB’ye verilen imtiyazlardan sadece küçük bir azınlık yararlanıyor
Avrupa emperyalist değil, muasır medeniyet diyordu Baskın Oran. Medeniyet buysa…
Sırf bu iki filmi gösterdiği için bile kendi yağıyla kavrulmaya çalışan Documentarist’e ne kadar teşekkür etsek azdır.