TARİH: 13 Haziran 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün
Paramparça aşklar, filmler
Senarist Arriaga ilk yönetmenliğinde yine biçimsel cambazlıklar peşinde. Bu parçalı biçim Arriaga’ya hem yarıyor, hem de yaramıyor. Filmlerin gizemini arttırıyor ama
film bittiğinde seyirci yapbozu
bir araya getirmek gibi çetrefilli bir durumla baş başa kalıyor
‘Babil’, ‘Paramparça Aşklar, Köpekler’ ve ‘21 Gram’ın senaristi Guillermo Arriaga ilk kez ‘Aşk Ateşi’ ile yönetmenlik koltuğuna oturmuş. Sözünü ettiğim filmler ‘hyperlink’ türün önemli örnekleriydi ve kesişen hayatların öykülerini anlatıyordu. Zaten ‘hyperlink’ de bu bağlantıyı ifade eden bir sözcük. Bu filmlerin ortak özelliklerinden biri de muhakkak trajik bir kazanın varlığıydı. Bu kaza birbiriyle alakasız insanlar arasında bir kader ortaklığı yaratıyordu.
YOĞUN BİR DRAM
Tabii bir de filmlerin çarpıcı biçimi vardı. Zaman ve mekân içinde ileri geri sıçramalar, farklı kahramanların öykülerinin iç içe geçmesi söz konusuydu. ‘Aşk Ateşi’nin bu filmlerin yakın akrabası olmasıyla birlikte, bir farklılığı da var. O da alakasız görünen insanların baştan beri yakın ilişki içinde olduklarının sonunda anlaşılması. Fakat daha fazla ayrıntıya girmek filmi iğdiş etmek olur. İçerik çok banal ve klişelerle dolu olduğu için biçimden kaynaklanan merak unsurunu da yok edersem, geriye korkarım keyif alınacak bir şey kalmaz.
Arriaga, Sinema dergisinde yayınlanan söyleşisinde Shakespeare trajedilerini örnek aldığını söylüyor. ‘Aşk Ateşi’nde de trajik bir olay var, filmin başlarında gördüğümüz. Film bu trajik kazaya yol açan kahramanın vicdan azabıyla hesaplaşması ve doğru yolu nihayetinde bulması üzerine. İçerik hakkında yazmamaya çalışmak elimi kolumu çok bağlıyor ne yazık ki. Eşlerini aldatan bir çift, onların kendilerini taklit eden çocukları, lüks bir lokantanın kendine zarar verme eğilimindeki yöneticisi filmin kahramanları diyeyim.
Fakat bu içerik biçimsel cambazlıklarından arındırılıp düz bir şekilde anlatılsa ne olurdu? Arriaga’nın diğer senaryoları için de aynı soru sorulabilir. Bence, baştan itibaren kahramanların gelişimini izlemek onları daha iyi anlamamızı sağlardı. Fakat öykülerin ağdalılığı ve banalliği de ortaya çıkardı. Bu parçalı biçim Arriaga’ya hem yarıyor, hem de yaramıyor. Filmlerin gizemini arttırıyor ama film bittiğinde seyirci yapbozu bir araya getirmek gibi bir durumla baş başa kalıyor. Ama ne olursa olsun, biçimsel ne cambazlık yapılırsa yapılsın belirleyici olan içerik gibi duruyor. Başta da sözünü ettiğim filmler içerdikleri yoğun dramatik anlara rağmen, en azından ben de kalıcı bir etkiye sahip olmamışlar. Karakterler uçup gitmiş. Sorunun nedeni hem öykülerin kanımca banalliği, hem de bu sıçramalı biçim. Ama dediğim gibi o biçim de olmasaydı belki de bu filmler hiç çekilmeyeceklerdi.