TARİH:  22 Mart 2014

GAZETE/DERGİ: Birgün

Kültür kurtaran Amerika 

George Clooney’nin hem yönetip hem de oynadığı filmi ‘Hazine Avcıları tel tel dökülüyor ne yazık ki.

Orijinal adı: The Monuments Men Yönetmen: George Clooney Oyuncular: George Clooney, Matt Damon, Bill Murray Ülke: ABD, Almanya

George Clooney, Hollywood’un önde gelen liberallerinden biri. Oyunculuğunun yanı sıra yönetmenliği de becerdiğini kanıtlamıştı. Fakat hazretin yönetip, başrolünü üstlendiği “Hazine Avcıları” tel tel dökülüyor ne yazık ki. Hikayenin özeti şu: Hitler ve şürekâsı, işgal ettikleri ülkelerdeki klasik sanat eserlerini toplayıp, Almanya’ya götürüyorlar. Zevklerine uymayan Picasso, Miro ve Dali gibi “dejenere” modern ressamların eserlerini ise imha ediyorlar. Müttefikler de savaş sırasında sanat eserlerini korumak için pek çaba harcamıyorlar. Frank Stokes (G. Clooney) adlı bir sanat tarihçisi, Amerikan başkanını, sanat eserlerini bulup korumak ve Sovyetlerin eline geçmemesini sağlamakla görevli bir ekibi cepheye göndermeye ikna ediyor. Stokes, sanattan çok anlayan ama savaşmaktan anlamayan bir ekip oluşturuyor – bu grupla birlikte Avrupa’ya yollanıyor. 

Bol şekere bulanmış film 

Film önemli sorular soruyor gibi yapıyorsa da bütün derdi, seyirciye çok kolay hazmedebileceği, bol şekere bulanmış, Matt Damon, Bill Murray, John Goodman ve Cate Blanchett gibi sevimli ve ünlü oyuncularla dolu bir eğlencelik sunmaktan ibaret. İnsan hayatı dururken sanat eserlerini kurtarmaya çalışmanın anlamı var mı? Film, var deyip geçiyor, biraz duygusal müzik ve ağdalı sözler eşliğinde. Kahramanları sanat uzmanlarından oluşan filmde sanata dair ne ciddi bir tartışma oluyor, ne de sanat eserleri doğru dürüst görülüyor. Özellikle kurtarılmaya çalışılan iki eser (Mikelenaj’ın Brugges’un Madonna’sı ile Van Eyck’le Hubert’in 12 panelden oluşan Ghent Sunağı resimleri) bile doğru dürüst gösterilmiyor. Cate Blanchett’in canlandırdığı müze memuresinden fettan bir Fransız kadını yaratma çabası ise filmin en sakil Paris klişesi. 

Ama bütün bunlar bir yana, Rothschild’in resim koleksiyonu SSCB’nin eline geçse ne olur? Rothschildlerin o serveti nasıl elde ettiği düşünülürse, fena olmazmış. Filmde Matt Damon’ın da belirttiği gibi “20 milyon insanını kaybeden” SSCB’ye bir an sempati duyulur gibi olsa da filmin finali Nazileri unutup bir Rus-Amerikan savaşına dönüşüyor. Tabii ki Amerikalılar galip geldikleri gibi bir de Ruslara nanik yapıyorlar. 

Ne şahane insanlarız masalı 

İnsanın aklı sonra Amerika’nın müzelerine gidiyor. Filmde Matt Damon’ın canlandırdığı, gerçek hayatta Metropoliten Müzesi’nin yöneticiliğini yapmış bir karakter var. Kısaca Met diye bilinen bu müzede, dünyanın her yerinden getirilmiş sürüyle sanat eseri var. Hani, sanat eserleri ait oldukları ülkede kalmalıydı? Mısır’ın, Türkiye’nin, Okyanus ülkelerinin vb. tarihi eserleri o topraklara ait olmalıysa, ABD kendi müzelerini boşaltmakla işe başlamalı. Irak’ın işgali sırasında ABD askerlerinin gözleri önünde yağmalanan Irak müzelerine ne demeli? Bütün bunlar dururken, dünyaya biz ne şahane insanlarız masalları anlatmaları can sıkıcı. Hele hele bunu dramatik bir gerilimi olmayan yavan bir filmle yapmaları daha da kötü. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com