TARİH:  27 Kasım 2010
GAZETE/DERGİ: Birgün

HARRY POTTER VE ÖLÜM YADİGARLARI: BÖLÜM 1
Harry’nin bitmeyen yolculuğu

Harry Potter filmleri 9 yıldır bizimle ve şimdi karşımızda yedinci epizot duruyor. Yirmi saati aşkın bir sinema filminden söz ediyoruz ve daha da bitmedi. 2011 Temmuz’unda son Harry Potter bölümü karşımıza gelecek. Eğer kitapları okumamışsanız veya hafızanızı bir şekilde tazeleyemiyorsanız işiniz çok zor. Kısacası benim durumum bu. Bırakın 9 yıl önceki ilk bölümde ne olduğunu, bir bölüm öncesini bile hatırlamıyorum. Sanki çoktan başlamış bir filme ortasından dalıyorum, tam bir şeyler yerine oturmaya başlamışken, film bitmeden sinemadan çıkmak zorunda kalıyorum.
Yarısında girip de bitmeden çıkmış gibi hissetmeme ve iki buçuk saate yaklaşan süresine rağmen “Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1”ü pek sıkılmadan izledim. Tamam, geriye pek bir şey kalmadı ama bu da az şey değil. Bir de filmin dünyasını yaşayan, ondan hiç kopmayanları düşünürsek, başarılı bir yeni bölümle karşı karşıya olduğumuz kesin.
Harry Potter filmlerinden hafıza sorunlarını bir kenara bırakacak olursak yine de kalan bir şeyler var. Bu mitoloji, klasik masalların karanlık dünyasına, çoğu modern çocuk/gençlik filminden daha yakın. Öksüz çelimsiz bir çocuk, sıkıcı ve sevimsiz üvey ailesi, ona kötülük yapmaya çalışan bir rakip ki, o da onun gibi başka bir öksüz… Oliver Twist’ler, Grimm Kardeşler masalları akla geliyor. Fakat başta belirttiğim zorluk, Harry mitolojisi konusunda bir fikir geliştirmeyi güçleştiriyor. Harry’nin yolculuğu nasıl bitecek bilmiyoruz. Harry kendinden beklenen “seçilmiş kişi” kimliğini taşıyabilecek mi? Harry’nin arkadaşı Ron’un sevgilisi Hermione’ye göz koyduğunu gördük bu bölümde. Bu düğüm fazlaca kolay bir biçimde çözülmüş gibi duruyor ama bütün Harry Potter filmleri içinde en romantik sahneler bunlardı. Bunun bir anlamı olmalı! Harry’nin bir de kendi sevgilisi var güya ama bu aşka nedense pek ikna edilmiş değiliz. Valdemort tam olarak neyi temsil ediyor? Bir tür ikizlikten söz ediliyor ikilinin asaları arasında. Harry ve Valdemort düşmanlığı kardeş rekabetini mi temsil ediyor? Belki de J.K. Rowlings klasik efsaneleri becerikli bir şekilde kes-yapıştır formülüyle yan yana getiren bir zanaatkar. Dolayısıyla filmlerde de zaten fazla bir anlam yok, sorun unutmaktan kaynaklanmıyor. Bu sorulara bir cevabım yok açıkçası. Beni Harry Potter’larda en sıkan şey, sihir savaşları oluyor her seferinde. Sihir dünyasında hem her şey olabiliyor, hem de nedense yine de kimse kimseyi yenemiyor yazarlar ya da yönetmenler istemeyince. Birbirlerine çubuk sallayan kahramanların nesi heyecan verici, nesi eğlenceli? Bir de bununla yetinmeyip, abuk sabuk Latincemsi sözcükler söyleyip duruyor bu kahramanlar. Aksiyonun hiçbir türünden hoşlanmam ama bu sihir savaşları içlerinde en sinir olanı. Bir de Harry’yi canlandıran Daniel Radcliffe’in bir türlü bir karizma edinememesi sorunu var…
Bir internet yorumcusu şöyle demiş (Guardian gazetesindeki bir yazıya göre): “Harry Potter travma sonrası stres bozukluğu yaşayan, başına gelenleri kabul edemediği için sihirbaz olduğu yalanını uyduran, tacize uğramış bir çocuktur.”  İşte, böyle yeniden yazımları seviyorum. Belki de öyledir Harry hakikaten!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com