TARİH: 1 Şubat 2014
GAZETE/DERGİ: Birgün
Şirret kadınlar, mülayim erkekler
“Bir Ayrılık’tan sonra Farhadi ne yapsa belki hayal kırıklığına uğrayacaktık. “Geçmiş” biraz bu kaderin kurbanı. Evet, yine bir ayrılık öyküsü anlatıyor ‘Geçmiş’ ama etkisi ‘Bir Ayrılık’ın çok uzağında.
Orijinal adı: Le Passé Yönetmen: Asghar Farhadi Oyuncular: Bérénice Bejo, Tahar Rahim, Ali Mosaffa Ülke: Fransa
Asgar (Asghar) Farhadi’nin Oscar ve Altın Ayı ödüllü “Bir Ayrılık”ından o kadar etkilenmiştim ki, bir daha seyretmeye cesaret edemedim. Tadı damağımda kalsın istedim, bir daha seyredersem büyünün bozulmasından korktum. “Bir Ayrılık” mucizevi bir filmdi, birbirinden çok farklı zevkleri olan kesimlere hitap etmeyi başarmıştı.
“Bir Ayrılık”tan sonra Farhadi ne yapsa belki hayal kırıklığına uğrayacaktık. “Geçmiş” biraz bu kaderin kurbanı. Evet, yine bir ayrılık öyküsü anlatıyor “Geçmiş” ama etkisi “Bir Ayrılık”ın çok uzağında. Bu kez yönetmen memleketi İran’ın dışına çıkmış, filmini Fransa’da çekmiş. Ayrılık teması ve kademe kademe açılan anlatı yapısı baki kalmakla birlikte birçok şey eski tadında değil bu filmde.
Farhadi’nin öyküleri evrensel temaları işlese de, “Bir Ayrılık”ta İran’da olduğumuzun, ülkede hüküm süren sosyal ve siyasal kültürün çok farkındaydık. Ülkeyi terk etmek ya da ülkede kalmak filmin kahramanları karı-kocanın arasına girdiğinde o ülkenin koşullarını da düşünüyorduk. Bu kez Fransa’da olmak filme pek bir şey katmıyor. Film, kahramanlarının kıskançlıkları, pişmanlıkları ve suçluluk duyguları çerçevesinin dışına çıkmıyor. Bu da, illa bir eksiklik olarak görülecek bir şey değil ama filmin başka sorunları da var.
Kadınlar Mars’tan erkekler Venüs’ten
Meşhur kitabın aksine “Geçmiş’in kadınları Mars’tan, erkekleri Venüs’ten sanki. Filmin bütün kadınları saman altından su yürütüyor, sinsice planlar yapıp intikam alıyorlar. Erkekler ise çok daha şeffaflar ve çok daha açıklar. Farhadi bu, elbette kimse tek boyutlu değil ve filmin kahramanlarına sahnede oldukları müddetçe ikna oluyoruz. Oyuncular çok iyiler ve diyaloglar iyi yazılmış. Ama geriye dönüp filme baktığımızda özellikle kadınlara atfedilen bazı basmakalıp özellikler rahatsız ediyor.
Marie (Berenice Bejo) üçüncü defa evlenmek üzere olduğu için ayrı yaşadığı kocasından boşanmak istiyor. İran’da yaşayan Ahmed (Ali Mosaffa) boşanma evrakını imzalamak üzere karısının yanına geliyor. Ama Ahmed’i birçok sürpriz beklemektedir. Karısı ona otel ayarlamamıştır, karısının evlenmek üzere olduğunu bilmemektedir ve evde karısının erkek arkadaşının oğlu Fuad da yaşamaktadır, üstelik Ahmed Fuad’la aynı odayı paylaşacaktır. Ahmed bunu bir intikam planı olarak değerlendirir. Marie’nin davranışı hakikaten tuhaftır.
Marie’nin evleneceği adam olan Samir (Tahar Rahim) de hâlâ evlidir ama karısı intihar girişimin ardından bitkisel hayata girmiştir. Samir de Marie’nin Ahmed’i kendi evlerinde yatırmasından hoşnut değildir; kendisine saygı duyulmadığını hisseder. Marie’nin daha eski evliliğinden olan kızı Lucie ise “Genç ve Güzel”in Isabelle’i gibi annesinin önce babasından, sonra da şimdiki eşinden boşanması fikrinden son derece rahatsızdır. Lucie de bir tür dolap çevirmiştir. Samir’in işyerinde çalışan yasadışı göçmen kadın da kendi çapında günahlar işlemiştir. Samir’in intihar r eden eşi de…
Kumpas, komplo, dalavere…
Bütün bu, yaşları ve milliyetleri farklı kadınların ortak özelliği başka bir kadından ya da adamdan sinsice intikam almaları, onu zor duruma düşürmek için kumpaslar yapmaları. Kumpas, komplo, alavere dalavere denince ülkemizden pekâlâ biliyoruz ki erkekler bu işin kitabını yazmış durumdalar. Tabii erkeklerin oyun alanı çok daha geniş ve çok daha iddialı. Onlar bütün bir ülkenin başına çorap örecek işler yapıyorlar, deveyi hamuduyla götürüyorlar. Kadınlar kendilerine bırakılan alanda, ev ve ilişkiler alanında erkeklerden daha “komplocu” iseler şaşırmam. Ya da erkek agresyonuna karşı, pasif agresif davranışlar, erkek şiddetine karşı şirretlik ya da duygusal şiddet yöntemleri geliştirmişlerdir. Ama hiç kuşkusuz bu durumlar kadından kadına ve erkekten erkeğe değişir. Ne her erkek şiddet uygular ne de her kadın duygusal şiddet. “Geçmiş”te ise tek tip kadın var: dalavereci ve şirret tip. Erkekler ise anlayışlı. Evet, Samir karısını aldatmış ama karısının doğum sonrası bunalımına (post partum depresyonu) karşı kendisini korumaya çalışmış olabilir; evet, Ahmed karısını terk etmiş ama o da vatan hasretine dayanamamak gibi meşru bir mazerete sahip.
“Yok artık!”
Farhadi’nin seyrettiğim iki filminde de görülen İranlı erkek tipinin ortak özelliği bu zaten: Vatansever olmaları. “Bir Ayrılık”ın erkeği, karısının aksine İran’ı terk etmek istemiyordu. “Geçmiş”in Ahmed’i de karısını, vatan hasretine dayanamadığı için terk etmiş, Fransa’dan İran’a geri dönmüş. Farhadi’nin filmlerinde komploculuğun farklı alanlarında uzmanlaşmış kadınlarla erkekler çatışmıyor. Ya da cinsiyetler vatanseverlikte birbirleriyle yarışmıyor. Açıkça kadınlar aleyhine bir tavır var bu filmlerde. Bunu “Bir Ayrılık”ta çok hissetmemiştik ya da hissetmiş ama bastırmıştık çünkü film çok iyiydi. Ama “Geçmiş”teki ayrımcılık bastırılamayacak kadar net. İkinci seyredişimde gözüme o kadar batmayan ama ilkinde artık nerdeyse komik bulduğum bir şey daha var “Geçmiş”te. Bu kez gerçeğin katman katman açılışının bende “yok artık!” etkisi yaratmasıydı. Senaryo, bu kez fazla hesaplı geldi. Karakterler sahnede oldukları sürece çok inandırıcılar, burada sorun yok. Ama sinemadan çıktıktan sonra, onlar hakkında pek de bir şey anlamamış olduğumu düşünüyorum. Çocuklar yani Fuad ve Lucie biraz daha iyi çizilmiş karakterler ama Samir, Ahmed ve Marie akılda kal mayacak.
Yine de “Geçmiş” göz ardı edilecek bir film değil. Farhadi usta bir yönetmen, orası kesin. Diyaloglar, bir karakterin perspektifinden diğerininkine geçişler, sinematografi ve oyunculuklar çok iyi.