TARİH:  29 Ekim 2005

GAZETE/DERGİ: Birgün

Kârhane manzaraları 

Filmin finalini anlatarak başlayacağım yazıya, söylemedi demeyin. Filmin kahramanı Keskin (Ahmet Uğurlu) BİKUF adlı bir devlet kurumunda görevlidir. BİKUF (Batık İşletmeleri Kurtarma Fonu), TMSF benzeri bir kuruluştur, yani batık bankaların mal varlıklarına el koyar ve gerekirse el koyduğu kuruluşları işletir. Keskin, Döngel Eğlence Tesisleri adlı kerhaneyi devlet adına başarıyla işletmiş, oradan bir fahişeyle evlenmiş, Ankara’ya dönmüştür. Bir gün kapısı çalınır. Kapıda Amerikan ajanları oldukları belli iki kişi vardır. Bir sonraki planda Keskin ve BİKUF’un başkanı Hıfzı Göçer’i başlarına çuval geçirilmiş bir şekilde görürüz ve Süleymaniye’de Türk askerlerine Amerikan askerlerinin yaptıklarını hatırlarız. Keskin ve Göçer’in karşısındaki masada iyi sayılabilecek derecede Türkçe bilen bir Amerikalı oturmaktadır. Çuvalların şık durmadığını söyler ve çıkarılmasını emreder yanındakilere. Amerikalı yetkili, Keskin’e “vatanım için yapmayacağım şey yoktur demişsin, doğru mu? “

der ve önüne bu beyanın çıktığı gazeteyi fırlatır. Keskin “Evet ağzımdan öyle bir söz çıkmıştı” der. Bunun üzerine Amerikalı yetkili “vatan senden görev bekler” der. Keskin görevi kabul eder ama bir şartı vardır, ekibini kendi seçecektir.  

Keskin’in görevi Ortadoğu’ya barış getirmektir. Keskin ve ekibi yola çıkar. Bu sahneyi tabiri caizse kanım donmuş bir şekilde izledim 

“Barış getirmek” 

Film aslında Türkiye’yi Amerika yönetiyor gibi bir mesaj vermiyordu. Amerikalı ajan, “vatan” adına son derece vatansever bir T.C. memurunu görevlendiriyordu. O memur, ajana “sen kim oluyorsun, hangi vatandan söz ediyorsun?” diye sormuyordu. Amerikalı ajanlar üstelik o memuru oraya zorla başına çuval geçirerek getirmişlerdi ve bu olay işgal altındaki Irak’ta değil egemen Türkiye’nin başkenti Ankara’da yaşanmıştı. 

Bu sahnede mevcut siyasi duruma yönelik bir eleştiri falan yoktu, aksine doğrudan Amerikalılardan emir almak kariyerde yükselmenin bir göstergesi, olumlu bir şeydi! Yoksa filmin bütün sevimli kahramanları güle oynaya uçağa binip, barış getirmek üzere Ortadoğu’ya hareket etmezlerdi. Tabii Amerika’nın Ortadoğu’ya “barış getirmek” için birilerini yollaması da başlı başına trajik bir bakış açısı. 

Çuval hikâyesi 

Ya Çuval hikayesine ne demeli? İnsanın kanını donduran bazı şeyler vardır, işkence gibi. Çuval geçirmek, işkencedir. Bunda gülünecek bir şey görememek bir eksiklikse, öyle olsun. Filmin final sahnesi buydu ve sinemayı dehşet içinde terk ettim. Oysa gala gecesinin davetlileri görünüşe göre çok eğlenmişlerdi. 

“Döngel Kârhanesi” ülkenin durumunu göstermesi açısından ibretlik bir film. “Türkiye’yi pazarladığını söyleyen birinin başbakan olduğu ülkede başka türlüsünü beklememek lazım. Her şeyin satılık, kâr etmenin amaç olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Fuhuşu ahlakçı bir bakışla değerlendirmek ne kadar yanlışsa masum bir faaliyet olarak göstermek de o kadar sakat bence. Filmin temelindeki komik çelişki bu bakış açılarının çatışmasından doğuyor. Kerhane aldığı krediyi ödeyemez, banka kerhaneye el koyar. Banka batar, devlet bankaya el koyar. Dolayısıyla kerhane devletin eline geçer. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com