TARİH:  7 Ocak 2005
GAZETE/DERGİ: Birgün

Buralı olmak ve olmamak

Yeşim Ustaoğlu üçüncü uzun metrajlı filmi “Bulutları Beklerken”in senaryosunu, Yorgos Andreadis’in “Tamama” adlı eserinden etkilenerek yazmış. Ustaoğlu, Altyazı dergisinde “Bir insanın yıllar sonra birdenbire bambaşka bir dili konuşmaya başlaması fikrinin üzerine kendi senaryomu oluşturmaya başladım”, diyor. Bu garip davranışın sırrı ise tarihin trajik olaylarında saklı. 1916’da Karadeniz’de yaşayan Rumlar zorunlu bir göçe tabi tutulmuş. Mersin’e kadar süren bu tehcir sırasında birçok aile paramparça olmuş, çok Rum ölmüş. Mübadeleden yıllar önce gerçekleşen bu olaydan açıkçası filme kadar haberimiz yoktu. İki ülkede de benzer suçlar işlendiğinden kimse sesini çıkarmıyordu muhtemelen. “Bulutları Beklerken”in kahramanı Ayşe/Eleni (Rüçhan Çalışkur) işte bu göçü yaşayanlardan biri. Eleni’nin kardeşi Niko dışında bütün ailesi zorunlu göç sırasında ölür. Niko, Yunanistan’a gönderilirken, Eleni bir Türk aile tarafından evlat edinilir ve Ayşe olur. Ama babasının ölürken kendisine emanet ettiği Niko’yu kaderine terk etmiş olmak Ayşe’nin vicdanını ömrü boyunca sızlatacaktır.
Kendisini evlat edinen ailenin son ferdi de ölünce, Ayşe’nin “Eleni” olduğu zamanların tanığı kalmaz. O zaman Ayşe yeniden Eleni’ye dönüşür çünkü unutmaya karşı yapabileceği başka bir şey kalmamıştır. Sonunda Niko’yu da bulacak ve geçmişiyle hesaplaşmasını tamamlama şansını elde edecektir. 


Ne yazık ki bu iç hesaplaşmanın, Eleni/Ayşe’nin geçmişinde yaşadığı trajik olayların acısının sinemasal karşılığı çok bulunamamış. Filmin ciddi bir inandırıcılık sorunu da var. Birçok sahnede “bu, ama böyle olmaz ki” duygusundan kurtulamıyoruz: Denizde sırılsıklam ıslanan çocuklar öyle okula gider ve sadece çoraplarını kurutarak ders mi yapar; hapishaneden o kadar kolay mı kaçılır, sabahın köründe varılan Selanik’teki adres akşam mı bulunur, bir çocuk diğer çocukları nasıl tekneyle Rusya’ya kaçırır vs., vs.? Ama galiba filmin en büyük zaafı, bizim için değil de Batılı seyirci için yapılmış olduğu duygusunu vermesi. Eleni’nin iç hesaplaşması, belki de bu nedenle izleyiciyi kendi iç hesaplaşmasını yapmaya yöneltmiyor. 


Mübadele daha çok Batı bölgelerinde yaşayan Rumlar için söz konusu olduğuna göre Karadenizli Rumlara ne oldu hakikaten? Yorgos Andreadis’in Türkiye’ye girişi neden yasak? Bunlar da “Bulutları Beklerken”in aklımıza getirdiği sorular. Belki de sırf bunları sordurttuğu için bile filme teşekkür borçlu olmalıyız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com