TARİH: 14 Mart 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün
Mahsun Kırmızıgül filmde önemli meselelere el atıyor. Büyük bir kitleye hitap etmek istediğinden çok da radikal şeyler söylemiyor. Ama her şeyi de Kırmızıgül yapacak değil ya……
Güneşi Gördüm’ün afişi iki filmden izler taşıyor. Göğe kaldırılmış çocuk görüntüsü ‘Kökler’ dizisindeki bebek Kunta Kinte’yi hatırlatıyor (böyle bir heykel de var: http://www.waymarking.com/waymarks/WM49KT). Afişin yanı sıra filmin hemen başlarında gördüğümüz helikopter saldırısı sahnesi de tabii ki ‘Kıyamet’ı akla getiriyor. Bir travesti barına giriş sahnesi var ki, o da hemen ‘Dönüş Yok – Irreversible’ı düşündürüyor. Orhan Atasoy’un ‘Gemiler’ şarkısının klibine benzer bir soyunma sahnesi de finalde bizi bekliyor. Anlayacağınız Mahsun Kırmızıgül sinema, dizi, klip vb, kısacası görsel kültür tarihine yabancı biri değil. Gereksinim duyduğu materyali nerede bulacağını biliyor.
KAYDA DEĞER BİR KADRO
‘Güneşi Gördüm’ göç etmek zorunda kalan bir geniş Kürt ailesinin şehirlere, ülkelere yayılan uzun hikâyesini anlatıyor. Ailenin içinde pek tanışamadığımız bir PKK’li de var. Abisi askerliğini yaparken dağda savaşan PKK’li kardeş çatışmada öldüğü için çabucak devre dışı kalıyor.
Film, Kürt sorununa dair aslında pek bir şey söylemiyor. Ortada acı ve acıklı bir durum var ama bu durumun tarafları pek fazla yok ortalıkta. Savaşın nedenlerine dair bazı işaretler sözle veriliyor fakat: 1980’lerin Diyarbakır cezaevi hatırlatılıyor, 12 Eylül darbesi gayet cesurca ‘faşist’ olarak nitelendiriliyor ve emperyalizmin de hakkı teslim ediliyor. Kırmızıgül devleti çok da karşısına almamaya gayret ediyor ama ne demek istediğini anlıyoruz.
Film, savaşın nedenlerini sözel olarak anar ve taraflara mümkün olan en hoşgörülü şekilde yaklaşırken asıl öfkesini başka yerlerde gösteriyor. ‘Güneşi Gördüm’ asıl homofobi karşıtı yanıyla önemli. Filme adını veren hikâyenin kahramanı, ailenin kente geldikten sonra travesti olan oğlu. Töre cinayetine, travestiler açısından bakan başka film var mı, hatırlamıyorum. ‘Güneşi Gördüm’ün erkek çocuk fetişizmine, kadınların kuma tehdidi altında yaşamalarına karşı da söyleyecek sözü var. Ve doğru sözler bunlar.
Fakat filmin önemli bir kurgu problemi var. Birçok öykü içiçe anlatılırken tempo tutturulamıyor, zamanda kopukluklar oluşuyor. Oyuncular aksamıyor ki bu kadar kalabalık bir kadrolu filmde oldukça kayda değer. Ama bazı sahneler duygusallık dozundaki aşırılıktan dolayı seyredilebilir gibi değil. Sonuç olarak büyük meselelere el atıyor Kırmızıgül. Büyük bir kitleye de hitap etmek istediğinden çok da radikal şeyler söylemiyor. Ama her şeyi de Kırmızıgül yapacak değil ya.