TARİH: 26 Ocak 2008
GAZETE/DERGİ: Birgün
Ulak’ın bize getirdiği mesaj ataerkil düzene, eşitsizliğe, zorbalığa karşı bir başkaldırı çağrısı içeriyor. Çağan Irmak yaşadığı topluma, çağına karşı kendini sorumlu hisseden bir sanatçı olarak, haklı olarak üzerine düşeni yapmak istiyor.
Sanatçı bir anlamda ulak olarak görüyor kendisini: Gerçeklerden söz eden, insanları uyandırmaya çalışan bir ulak. Filmin hikâyesinin hem güçlü hem de güçsüz yanı bu. Bir derdi olan, bir şeyleri değiştirmeye çalışan sanatçılara ve onların eserlerine nerdeyse hasret kaldık. Fakat mesajın çok önde olması sanatı zedeliyor.
Ulak kendisini zamandan ve mekândan soyutlayarak gerçekçiliğe sırt çeviriyor. Filmin iki düzlemi var aslında: Birisi hikâye anlatıcısı Zekeri-ya’nın (Çetin Tekindor) ve gittiği köyün şimdiki zamanında geçiyor, bir diğeri ise hikâyenin anlatıldığı zamanda ve dinleyicilerin zihinlerinde. Ama iki düzlem de sonuçta hayali dünyalara karşılık geliyor. Yani biri gerçeklikte diğeri hayal aleminde geçen öyküler değil bunlar. Çünkü gerçek olarak algıladığımız zaman ve mekânın belirli, somut bir karşılığı yok hayatta. Ama yine de iki düzlem arasında bir fark da var.
ZAMAN VE MEKÂNIN BELİRSİZLİĞİ
Zamanı ve mekânı belirsizleştirme, sanırım Brechtçi bir yabancılaştırma yöntemi olarak düşünülmüş. Seyirciyle, anlatılan öykü arasına bir mesafe sokularak, özdeşleşme süreci kırılmış, katarsis engellenmiş. Bir anlamda Çağan Irmak ‘Babam ve Oglum’da yaptığının tam tersini yapmış. Başarısını kanıtladığı yolu terk edip, beklentilerin tam tersi yönde ilerlemeyi göze almak doğrusu büyük cesaret işi. Irmak sanki, “Babam ve Oglum’da ağladınız, rahadadmız, çıktınız ama daha yapılması gereken çok şey var. Kötü bir düzen sürüyor ve bunun biraz da nedeni sizin işbir-liğiniz” der gibi seyircisine.
Fakat sözünü ettiğim ve olumlu gördüğüm bütün bu çabalar biraz da filmin aleyhine işlemiş. Zamanın ve mekânın belirsizliği, yaşananları çok soyut kılmış, bir yerlere oturtulmasını güçleştirmiş. Yine bu soyuduk oyuncular üzerinde de etkisini göstermiş, teatral bir hava hâkim olmuş ve mesaj öne çıkmış. Filmin en zayıf yanı ise kötülerin güçlerini nereden aldıklarının belirsizliği: Tamam zorbalık, kaba kuvvet var. Ama bunun maddi, ekonomi dayanağı yok. Yani filmde gözükmüyor.
İLGİNİZİ HAK EDİYOR
Film çıkışında medyaya filmdeki dinsel liderlikten rahatsızlık duyduğumu söylemiştim. Aslında filmi izlerken, Zekeriya’nın oğlunun yazdığı ve zorbaları kızdıran kitabın dinsel içerikli olduğunu düşünmemiştim. Buna yönelik imgeler olmasına karşın… Fakat filmin jeneriğinde kitabı vazeden kişilerin ‘havari’ olarak adlandırılması üzerine, demek ki dinselmiş diye düşündüm. Çünkü havari sözcüğüyle daha önce başka bir bağlamda karşılaşmamıştım. Ama, sağ olsun Çağan Irmak aradı ve konuştuk. İlk izlenimim doğruymuş. Dolayısıyla sözlerimi geri alıyorum. Ulak soylu bir çabanın ürünü ve ilginizi hak ediyor. Çok az uyuduğum bir gecenin sabahında izlemiş olmasaydım belki daha çok keyif alacaktım.