Tarih: Aralık 1998
Gazete/Dergi: Roll
Huzurlu kent, sıcak insanlar, güzel filmler
“Yarrağın sağolsun”. Önce anlamıyorum tek tekçi meyhanesinde tanıştığım Yunanlı şoförün söylediklerini. Yunanca bir şeyler söylediğini sanıyorum. Ama birkaç kez daha kadeh tokuşturduğumuzda aynı sözleri tekrarlayınca çözüyorum. Eyvallah, hepimizin. Türk olmak, Yunanistan’ın genelini bilemem ama, Selanik’te hoş bir şey. Meyhanede tanıştığım Yunanlı içki arkadaşım bardağımı boş bıraktırmıyor. Çipurolarımızı (uzo’nun daha bir natüreli) içerken o Yunanca ben Türkçe sohbet ediyoruz. Hesabı ödettirmiyor bana. Öğlen öğlen kafayı bulmuş bir şekilde otelin yolunu tutuyorum ve sızıp kalıyorum. Eskiden festival mi varmış? Varmış. Selanik Film Festivali bu yıl 39 yaşına bastı. Yani 1960’tan beri sürüyor. İstanbul Film Festivali daha doğmamışken Selanik’teki abisi 20’li yaşlarını sürüyormuş. Benimse yalnızca Selanik’e değil, başka bir ülkedeki bir festivale de ilk gidişim. Kapı gibi basın kartım var. Ama basın kartınız olmasa da, kombine bir bilet alıp gayet ucuza bütün filmleri izleme şansınız var. Selanik pahalı bir kent değil. Aşağı yukarı beş milyona (tek kişi kalıyorsanız) bir otel odası bulunabilir. Gidiş-geliş de tren ya da otobüsle 25 mil yona filan maloluyor.
Selanik’te en azından bir-iki kelime Türkçe bilen birilerine rastlamak sürpriz değil. Sokakta karaborsa Marlboro satan kadına da bildiğim bütün yabancı dillerde “kaç para?” diye sorduktan sonra, aynı soruyu Türkçe sorunca cevap alabilmiştim. Otel sahibim ise neredeyse şakır şakır Türkçe konuşuyor. Türkiye’den göç etmiş çok aile var burada. Klasik sohbet konusu da şöyle bir şey: “Ah şu silah tüccarları, politikacılar yok mu? Aslında biz kardeşiz ama….” Kısaca Selanik cephesinde korkacak bir şey yok. Huzurlu bir kent, sıcak insanlar…
Gelelim festivale. 172 film gösterildi toplam 7 salonda. Salonlar birbirlerine çok yakın, çoğu aynı kompleksin içinde. Festivalin tarihi ise 13-22 Kasım arasındaydı. Uluslararası yarışmaya 12 film katıldı. Selanik Festivali’nin yarışması sadece ilk ya da ikinci filmini yapan yönetmenlere açık. Geçtiğimiz yıl Derviş Zaim’in “Tabutta Rövaşata”sı Jüri Özel Ödülü’nü filmin başrol oyuncusu Ahmet Uğurlu da En İyi Oyuncu Ödülü’nü kazanmıştı. Derviş Zaim bu yıl jüride yer alıyordu. Bu yıl da bir Türk yönetmenin filmi Almanya adına yarışmadaydı: Fatih Akın’ın “Çabuk ve Acısız”ı, Akın’ın filmi bir Türk, bir Sırp ve bir Yunanlı gencin Hamburg’da geçen öyküsünü anlatıyordu. Filmin başrol oyuncusu Mehmet Kurtuluş, En İyi Oyuncu Ödülü’yle festivalden döndü. Festivalin büyük ödülü Altın İskender’i ise, Japon yönetmen Yoiciro Takahaşi’nin “Ağustos Balıkları” adlı filmi kazandı. Ağustos Balıkları” bence çok başarılı bir film değildi, ama FIPRESCI Ödülü’nü de kazandı. Film bir aşk üçgenini konu alıyor, ama kahramanları henüz ortaokul lise çağlarında. Bir dost kazığı ve aşk acısı öyküsüydü. İkincilik ödülü ise iki filme paylaştırıldı. Çek yönetmen Petr Zelenka’nın ”Düğmeciler”iyle, Tacik yönetmen Cemşid Usmanov’la Koreli yönetmen Byong Hun Min’in ortak yapıtı ”Arının Uçuşu” ikinciliği paylaştılar.
Festivalde ayrıca Ken Loach ve Akira Kurosawa retrospektifleri, Yunan Filmleri Festivali, Balkan Dünyası, Asyanın Bakışı gibi bölümler de yer aldı. Balkan Dünyası bölümü içinde Nuri Bilge Ceylan’ın ”Kasaba” adlı filmi de gösterildi. Roll okurlarını en çok ilgilendiren bölüm ise, Yeni Ufuklar başlığı altındaki genç ve bağımsız sinemacıların filmlerinin gösterildiği bölümdü. Yeni Ufuklar’ın alt başlıklarından biri Good Machine adlı Amerikan bağımsız yapım şirketine ayrılmıştı. Good Machine’le çalışan yönetmenler arasında Ang Lee (Buz Fırtınası, Düğün Yemeği vb.). Hal Hartleygibi isimler bulunuyor. Bu başlık altında olmasa da, Hal Hartley’nin bir filmi festivalde gösterildi. Bu arada Hal Hartley’nin “The Unbelievable Truth” (1989) adlı filminin Thom Yorke’un kardeşi Andy Yorke’un topluluğunun isminin kaynağı olduğunu da belirtelim. Hartley’nin filmi “Hayat Kitabı” adını taşıyordu ve başrolde de PJ Harvey yer alıyordu. Harvey filmin müziğine de katkıda bulunmuştu. Pascal Comelade’ın “L’argot Du Bruit” albümündeki “Love Too Soon” adlı şarkı filmin de müzikleri arasındaydı. Film yüz -aynı zamanda da bin-yılımızın son gününde geçiyor: İsa elinde laptop’u ve yanında asistanı Magdalena’yla (PJ Harvey) birlikte 31 Aralık 1999’da New York’un JFK havaalanına iner. Herkesin kafasını şu soru kurcalamaktadır: Yeni binyılın başlangıcı yeryüzünde hayatın sonu anlamına da gelecek midir? İsa o gün boyunca insan ruhunu kurtarmak için şeytanla mücadele eder, Tanrı’nın gazabından korunmaya çalışır ve belki de en zoru, bu hayatların kurtarılmaya değer olup olmadığı konusunda kendisiyle tartışır… Hartley kısıtlı olanaklar nedeniyle video çektiği filmde değişik bir estetik yakalamayı başarırken, PJ Harvey de bu ilk sinema deneyiminden yüzünün akıyla çıkıyordu. Hartley’nin filmi, Brezilyalı yönetmen Daniela Thomas’ın “Geceyarısı”yla birlikte Haut et Court yapım şirketi ve Fransız TV kanalı Arte’ın ortak projesi “… gözleriyle 2000″in (2000 seen by…) ilk iki örneğinden biriydi. Bu projede genç yönetmenlerden binyılın son gününde geçen öyküleri filme çekmeleri istenmiş. Dolayısıyla yeni binyıla ilişkin kehanetler iki filmin de ortak temasını oluşturuyordu. Festivalde Manoel de Oliveira ve Bertolucci’nin de son filmleri gösterildi. Festival’in kapanış filmi olan Bertolucci’nin “Kuşatılmış” adlı filmi, doğrusu, bana “siyah politik eylemciyi kurtaran beyaz adam”lı konusuyla itici geldi. Festivalin sonu aslında tam bir son anlamına da gelmiyordu. Daha düşük bir yoğunlukla da olsa kimi filmler kaçıranlar için bir hafta boyunca gösterilmeye devam etti. Ayrıca bu filmler çevredeki diğer kentleri ve kasabaları da dolaştı. Ayrıca bu son hafta içinde festival programında yer almayan “Velvet Goldmine” da gösterilen filmler arasında yer alacaktı. Ama dönüş vakti geldiği için bu filmi izleyemedim. Darısı Istanbul’a…