TARİH:  26 Mayıs 2007

GAZETE/DERGİ: Birgün

Zodiac adlı bir manyak 

Yönetmen: David Fincher Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Mark Ruffalo Türü: Dram, Gerilim Ülke: ABD 

Bu film bize bu öyküyü niye anlattı? Saplantının ecele faydası yok ama sizi yazar yapabilir mi demek istiyor?  

Seven ve Dövüş Kulübü’nün yönetmeni David Fincher’ın son filmi Zodiac Amerikalı eleştirmenlerden bayağı iyi not aldı. Oysa bizdeki basın gösteriminden sonra edindiğim izlenim hiç de öyle değildi. Bu farklılığın nedenlerinden biri fazlaca basit. Biz altyazı okumaktan kafamızı kaldırıp filme bakamadık, en azından ilk yarı boyunca. İkinci yarı biraz daha rahatladık. Ama sorun orada bitmiyor. Filmi çok beğenenlerin de itiraz etmeyecekleri özellikleri var filmin. Kendisine Zodiac lakabını takan bir seri katilden ve onun işlediği cinayetlerden yola çıkıyor film. Ama katili anlatmıyor. Katilin peşinden koşan polislerin de hikâyesi değil film. Kurbanlar da sadece kurban oldukları kadar varlar. Biraz daha ama sadece biraz daha yakından tanıdığımız bir karakter ise karikatürist/araştırmacı yazar. Fakat o da o kadar önemli değil. Peki 2,5 saatin üzerinde bir süreye sahip bu film neyi anlatıyor? Niye anlatıyor? Cevap (lardan en muhtemel olanı): Katilin kim olduğunu araştırma sürecini. Bunun dijital öncesi teknolojilerle yapılışını. Ama niye? Bunun cevabı bu eleştirmeni aşıyor. Beğenenlerin yazdıklarından da beni tatmin eden bir cevap bulabilmiş değilim. 

Bir manasızlık var olan bitende 

Filmin konusu gerçek olaylardan alınmış. 1969’da Zodiac adını alan bir katil San Francisco’da cinayetler işlemeye başlıyor. Film bu cinayetleri ayrıntılı bir şekilde veriyor ama dehşete düşürmemeye de özen gösteriyor seyirciyi. Bir manasızlık var olan biten her şeyde. Kurbanları tanımıyor oluşumuz da bu manasızlığı artırıyor. Hatta bazen komiklik bile var. Mesela öldürülmeden hemen önce genç adam sevgilisinin yanlışını düzelterek sosyoloji değil hukuk okuduğunu söylüyor katile. Gerçek hakikaten de böyle saçmalıklar içerir çoğu zaman. Ama o insanlardan aklımızda kalacak olan neredeyse bu saçmalama anından ibaretse, burada bir sorun var. Katilin fiziksel zarar veremediği bir anne kızın görüntülerinde istisnai bir şekilde dehşet duygusuna yaklaşıyoruz yalnızca. Katilin yüzünü en yakından gören bu kadının polis tarafından sorgulandığını ise hiç görmüyoruz. Bu kadar ayrıntı manyağı bir filmde affedilmeyecek bir ihmal.

Zodiac medyayı iyi kullanıyor. Şifreli mesajlar, mektuplar ve kurbanlarının giysilerinden parçalar gönderiyor gazetelere. Gazete de Zodiac konusu Paul Avery’ye (Robert Downey Jr.) veriliyor. Zodiac, Avery’yi de tehdit ediyor ve bu zaten kokain ve alkol bağımlısı Avery’nin düşüşünü hızlandırıyor. Gazetede karikatürist olarak çalışan Robert Craysmith Wake Gyllenhaal) ise saplantılı bir ilgi geliştirmeye başlıyor Zodiac’a. 

Gerçek ne, hala bilmiyoruz 

Filmin ikinci bölümü soruşturmaya odaklanıyor. Ortaya bir süpheli çıkıyor ama hiçbir zaman cinayetleri onun işlediğine dair somut veriler elde edilemiyor. Komiser Dave Toschi (Mark Ruffalo) hakkında Zodiac adına düzmece mektuplar yazdığı iddiaları ortaya anlıyor. Toschi filmlere (Kirli Harry ve Bullit) ilham kaynağı oluyor. 

Filmin üçüncü bölümünde ise karikatürist Graysmith’in Zodiac’a olan saplantılı ilgisinin araştırmacı yazarlığa terfi edişini ve yazarın bu uğurda ailesinden uzaklaşmasını izliyoruz. 

Film başladığı tarihin 20 küsur yıl sonrasında bitiyor ve gerçek ne, hâlâ bilmiyoruz. Bu film bize bu öyküyü niye anlattı? Saplantının ecele faydası yok ama sizi yazar yapabilir mi demek istiyor? Jake Gyllenhaal yönetmeni için “bizden palette bir renk olmamızı istiyordu. Bir renk olmak zor”, demiş. İzlemesi de çok kolay değil. Zodiac’ın sinema tarihine geçecek bir özelliği ise ‘Viper’ marka bir dijital kamerayla çekilmiş olması. Biz daha önce de dijital filmlerin çok yapıldığını sanıyorduk ama iddiaya göre tamamen ‘veri’ olarak çekilen ve tamamlanan ilk ‘stüdyo’ filmiymiş. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com