TARİH:  26 Mayıs 2007

GAZETE/DERGİ: Birgün

Benim dışımda festivale davet edildiğini bildiğim diğer yegâne erkek sinema yazarı olan Ali Ulvi Uyanık’la ikimizi toplasanız 200 kilonun üstünde rahat çekerdik. Acaba seçim cüssemize göre mi yapılmıştı? 

Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nden davet aldığımı söylediğimde karım benle gurur duyduğunu söyledi. Daha önce çağrılmamıştım ve bu daveti hak edecek ne yapmıştım bilmiyordum. Uçan Süpürge ekibi belli ki davet ederken seçici davranıyordu ve ben de ilk kez davet edilmiştim. Benim dışımda festivale davet edildiğini bildiğim diğer yegâne erkek sinema yazarı olan Ali Ulvi Uyanık’la ikimizi toplasanız 200 kilonun üstünde rahat çekerdik. Acaba seçim cüssemize göre mi yapılmıştı? Fokurdayan kazanlar ve uçan süpürgelerine binmiş, tiz kahkahalarıyla ortalığı çınlatan cadı görüntüleri gözümün önünden gitmiyordu. 

Cuma akşamı otobüsten iner inmez akşam yemeğe davetli olduğumu bildiren bir telefon aldım festival yönetmen asistanı Nil Perçinler’den. İsviçre Büyükelçiliği Birinci katibi Urs Beer evinde bir akşam yemeği veriyordu. Neyse ki beni yemeğe çağırmalarının nedeni beni yemek değilmiş. Belki de önce besleyeceklerdi… 

Karnımı doyururken misafirlerle tanış maya başladım. Kanada, İngiliz, İsviçre, Amerika, İran ve Türkiye’den kısa film yönetmeni birçok genç kadın vardı. Türkiye’den gelen konuklar arasında ise yönetmen Seçkin Yaşar ve Birsen Kaya (şimdi Zorel) da bulunuyordu. Birsen Hanım’ı daha önceden tanımıyordum ama 60’lı ve 70’li yıllarda 35 kadar avantür filmin senaryosunu yazıp yönettiğini duyunca çok şaşırdım. Birsen Hanım Türkiye sinemasının önde gelen birçok yönetmenlerine de asistanlık yapmıştı. Televizyonun gelişiyle sinemamız duraklayınca Birsen Hanım da evlenip Adana’ya yerleşmişti. Ve şimdi festivalin ve hatırlanmanın verdiği heyecanla yeni bir film çekme hayalleri kuruyordu. 

Sabite Kaya etkileyici 

Kısa filmci kadın yönetmenlerin birbirleriyle ilişkisi de gıpta edilecek sıcaklıktaydı. Yemekten sonra İngiltere vatandaşı Farah’ın otel odasında toplanıp birbirlerinin filmlerini seyredip, yorumladılar. Ben de kendimi davet ettirmiştim. Ortamda tek erkek olmak biraz huzursuz ediciydi ama bu bana hissettirilen bir şey değildi. İranlı Tahereh hemşirelik deneyimlerinden yola çıkarak yoksul bir kadının çocuk düşürme deneyimini, Amerikalı Nina bir genç kızın trende rastladığı bir yaşlı adamla hayalinde kurduğu baba-kız ilişkisini, Kanadalı Kathleen yoksul bir babanın kızının dans okulu aidatını ödemek için yaptığı hırsızlığın kızı tarafından fark edilişini, İngiliz Farah Arap babasından dinlediği ve biri yaşlı, biri genç iki Arap’ın havaalanında karşılaşmaları üzerinden kuşak çatışmasını duyarlı bir dille anlatıyorlardı. 

Seyrettiğim diğer kısa filmler arasında Sabite Kaya’nın Muş’un bir köyünde Türkçe bilmeyen Kürt çocuklarla Kürtçe bilmeyen bir Türk öğretmenin yasadıklarını anlattığı filmi de oldukça etkileyiciydi. 

Ne yazık ki Sabite istediklerini çekebilecek özgürlüğü hissedememişti ve bu da filme yansımıştı. Deniz Gamze Ergüven’in Cannes’dan ödüllü kısa filmi ‘Bir Damla Su’ kuşak çatışmasını anlatan bir başka başarılı kısa filmdi. Alman Christine Lang’in “Gloria’sı, ‘Paris, Seni Seviyorum’un Olivier Assayas’ın yönettiği Maggie Gyllenhaal’lu bölümünün benzeri bir hikâyeyi, bir sinema oyuncusuyla torbacısı arasındaki ilişkiyi oldukça başarılı bir sinema diliyle aktarıyordu. Filmin oyuncuları Alice Flotron ile Halil Yavuz’un performansları da çok iyiydi. Dünyada FPRESCI ödülü verilen tek kadın filmleri festivali olan Uçan Süpürge’de bu yıl bu ödülü Mamoi Kaori’nin ‘İncir Ağacı’ adlı filmi kazandı. 

Korkuya mahal yok, evimdeyim 

Festivalde Ankara Kulübü de gezi programımız içindeydi. Burada izlediğimiz Seymenlerin dans gösterisi gerçekten etkileyiciydi. Seymenler yerel bir askeri örgütlenme biçimiydi temelinde. Dolayısıyla dansları da oldukça erkeksiydi. 

Arjantinli sanatçıların 2001 krizi sırasında ekonomik ve sosyal çözülmeye sanatlarıyla yaptığı direnişi anlatan (seyredemediğim) ‘Direniş Sanatı’ adlı filmin yönetmeni Kanadalı Alexandra Guite Seymenlerin dansından doğru mesajı aldığını şu sözlerle ifade etti: “Bunlar gerçek erkekler. Quebec’te böyleleri yok!”. Böylece bir kadın filmleri festivaline de Türk erkekliği damgasını vurmayı başarmıştı. Gördüğünüz gibi sağ salim evimdeyim. Uçan süpürgelere de binseler cadılar Türk erkeğine hak ettiği değeri verecek kadar sağduyulular. Korkuya mahal yok! 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com