TARİH: Ekim 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün
Tıpkı ‘Karanlıktakiler’ filmi gibi, yaşanan travmalar genetik hastalıklar gibi bir kuşaktan diğerine aktarılıyor
‘Zaman Yolcusunun Karısı’ fantastik bir öykü anlatıyor ama filmde her şey olmasa da bir çok şey gerçekçi bir temel üzerinde anlamlandırılabilir, psikolojik durumların metaforu olarak görülebilir gibi geliyor bana. Filmin kahramanı Henry altı yaşındayken annesiyle birlikte büyük bir trafik kazası geçirir. Kaza sırasında annesi, Henry’ye dönüp bakarken gelmekte olan trajik sonunu göremez. Henry, annesinin ölümüyle sonuçlanan kazanın hemen ardından gelecekten gelen orta yaşlı kendisiyle karşılaşır. Yetişkin Henry, küçük Henry’yi sakinleştirmeye ve her şeyin iyi olacağına ikna etmeye çalışır.
Henry bu kazadan sonra zamanda yolculuk yapmaya başlar. Oysa film, bize Henry’nin bu garip halinin açıklamasını genetik bir bozukluk olarak sunacaktır sonra. Zamanda yolculuk genetik bir hastalıksa, Henry bu hastalığa doğuştan sahip değildir, oysa ilerde kızı daha bir fetüsken bu hastalığın etkilerini yaşamaya başlar. Yetişkin Henry daha sonra Clare ile tanışır. Bu tip filmlerde hep olduğu gibi olayları mantıksal bir yapıya oturtmak oldukça zor.
Henry Clare ile iki kez tanışır çünkü. Birinde genç bir kütüphaneci olan Henry yine genç bir kız olan Clare ile tanışırken diğerinde orta yaşlı bir Henry, küçük bir kız olan Clare ile tanışır. Her neyse Clare ile Henry evlenir ama Henry zaman içinde gidip gelmektedir. Her yolculuğunda kıyafetlerini geride bırakır ve vardığı yer ve zaman içinde çıplak olarak ortaya çıkar. Ve dolayısıyla da sapık olarak görülür. Henry’nin kayınpederi sağcı bir zengindir ve bu garip adamı belli ki pek de benimsemez. Henry ise Joan Baez benzeri bir folk şarkıcısının, bir 68 kuşağı temsilcisinin oğludur. Henry, annesinin ölümünden sonra toparlayamamış olan babasıyla da iyi ilişkiler içinde değildir. Clare, hamile kalır ama fetüsün de babanın ‘zaman yolculuğu’ bozukluğundan mustarip olduğu anlaşılır: Zamanda yolculuğa çıkan fetüs bu yüzden Clare’in düşük yapmasına neden olur. Nihayetinde yine de doğar ve babası gibi bir zaman yolcusu olur. Henry ise av düşkünü sağcı babası tarafından vurulacaktır.
SUÇLULUK DUYGUSUNU MEŞRULAŞTIRMAK
Zaman yolculuğunun filmde travma sonrası bozulan bir ruh halinin metaforu olduğunu düşünüyorum. Henry annesinin ölümünden kendisini suçlu bulmakta ve sürekli geri dönerek trajik kazayı önlemeye, rayından çıkan hayatını düzene koymaya çalışmakta ama başarılı olamamaktadır. Bu yüzden ‘şimdi ve burada’ olmayı başaramamaktadır. Henry’nin gelgitli ruh hali, zamanda yolculuğa tekabül ediyor. Henry, annesinin ölümünden kendisini suçlu bulduğu gibi, babasının da aynı suçlamayı kendisine yönelttiğini hayal etmektedir. Babası bir gün kendisini cezalandıracaktır. Öz babası olmasa da, kayınbabası öldürür Henry’yi nitekim. Tabii, bunu politik bir açıdan okumak da mümkün, yani 68’lilerin soyunun sağ dalga tarafından yok edilmesi olarak. Henry sadece babasının değil bütün dünyanın kendisini suçladığını düşünüyor aslında. Zaman yolculuklarından sonra kendisini çıplak olarak bulduğunda da insanlar tarafından suçlanıyor ve kovalanıyor. Henry zaten hırsızlık da yapıyor, giyecek bir şeyler bulmak için. Belki de suçluluk duygularını meşrulaştırmak için yapıyordur bu hırsızlıkları gerçek hayatında. Henry’nin kızının da aynı hastalıktan muzdarip olması, babası gibi zamanda yolculuk etmesi de bence ruh hastalıklarının da yeni kuşaklara aktarılmasını simgeliyor. Tıpkı, Çağan Irmak’ın ‘Karanlıktakiler’inde hastalıklı annenin hastalıklı bir oğul yetiştirmesi gibi. Yaşanan travmalar genetik hastalıklar gibi bir kuşaktan diğerine aktarılıyor.
‘Zaman Yolcusunun Karısı’ etkileyici ve melankolik bir atmosfer kurmayı başarıyor. Eric Bana ve Rachel McAdams, Henry ve Clare rollerinde gayet iyiler. Kısacası, kimi zaman metaforun fazla zorlanmasından muzdarip olsa da ‘Zaman Yolcusunun Karısı’ ilgiye değer bir film.