TARİH:  1 Ağustos 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün

Bir meslektaşı, çizgi film dünyasının belki de tek ‘auteur’ yönetmeni Hayao Miyazaki için tipik bir 60’lar solcusu demiş ve onun stüdyodaki konumunu Troçki’ye benzetmiş. Stüdyo Ghibli Kremlin olurken, Miyazaki’nin ortağına da Stalin’e benzetilmek düşmüş. Miyazaki’nin Marksist olduğunu biliyordum ama bu benzetmeleri yeni duydum. 60’larda yaratıcı  yönetmenler arsında Marksizme yakın duranların sayısı hiç  de az değildi. Bugün parmakla sayılırlar. Miyazaki’nin siyasi görüşlerini filmlerine de yansıtarak muazzam başarılar kazanması, Japonya’nın filmleri en çok iş yapan yönetmeni olması  ne kadar şaşırtıcı ve sevindirici bir durum…
Miyazaki filmlerinde kaba-saba iyi kötü ayrımları yoktur. Aksiyona dayalı, bütün düğümlerin çözüldüğü final sahneleri yoktur. Miyazaki  filmlerinde klasik öykü de yoktur aslında. Her şey karşıtına dönüşebilir, çatışabilir, yeniden uzlaşabilir. Sürekli bir akış vardır. Doğanın kirletilmesine isyan, illa ki vardır. Ve türlü zorluklarla karşılaşan ama büyümeyi, olgunlaşmayı başaran çocuklar vardır.
‘Küçük Deniz Kızı Ponyo’, Andersen’in masalını temel almış. Miyazaki’nin tercih ettiği biçimde elle çizilmiş. “Denizin dibi, tıpkı bilinçdışı dünyamız gibi, yukarıda çarpan dalgalarla kesişir. Küçük kız ve oğlan çocuğu, aşk ve sorumluluk, okyanus ve hayat filmde en sade halleriyle betimlenmiştir. Günümüzün ıstırap ve belirsizliğine benim cevabım budur” diyor yönetmen (Sinema dergisinden). ‘Ponyo’, Miyazaki’nin en yalın filmlerinden gerçekten de. Çocuğunuzu alın ve gidin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com