TARİH: 19 Mart 2011
GAZETE/DERGİ: Birgün
DÜNYA İSTİLASI: LOS ANGELES SAVAŞI
Los Angeles Savaşı bu yıl seyredeceğimiz en militarist, en gerici, en sevimsiz propaganda filmi olabilir. Ama siz niye seyredesiniz ki, ben sizi kurtarmak için o acıya katlandım (Hz. İsa kompleksi)! Western sinemasının hüküm sürdüğü yıllarda bu gerici, milliyetçi, şoven eğilim John Wayne’de vücut buluyordu. Pis Kızılderililer ve hatta bazen Sarı Adamlar (Vietnamlılar) John Wayne’in gazabından kurtulamıyordu. Los Angeles Savaşı, John Wayne’e bir selam çaktıktan sonra, II. Dünya Savaşı’ndan sloganlaşmış bir savaş narasını da devralıyor (“Çekilmek mi? Hadi Lan!”)
Filmin hikâyesi ‘Yukarıdaki Tehlike’yi andırıyor. Uzaydan yaratıklar gelir ve ABD’yi (dünyayı) işgal ederler. ABD, dünyevi bir gücün işgal edemeyeceği kadar güçlü. ABD işgal edilemez ama işgal eder ve etmeye devam edecek. Ederken de, kendi özelliklerini başkalarına yansıtarak, saldırganlığını meşrulaştıracak. Irak’ı işgal ederken ‘kitle imha silahları’ masalı yutturulmuştu, oysa kitle imha silahı kullanmış tek ülke ABD’nin kendisiydi. Bu filmde de benzer bir yansıtmanın izlerini görmek mümkün. Uzaylılar kolonileştirme harekâtı yapıyorlar. Bu, insanları öldürüp doğal kaynaklara el koymak demek. Yani ABD’nin Irak’ta yaptığına benzer bir şey. Uzaylılar ‘su’ya el koymak için gelmişler! Uzaylılarda akıl olsa AKP’yle işbirliği yapar ve HES kuruyoruz diye, suya el koyarlardı. Kansız olurdu. Ama onlarda akıl olmadığını görüyoruz zaten.
Uzaylılar defalarca hayvanlarla özdeşleştirilir film boyunca. Beyinleri yoktur. Vıcık vıcıklıkları, dişi oldukları izlenimini yaratır (Julia Kristeva ve Camille Paglia bedensel sıvılarla dişilik arasında kurulan özdeşlik üzerine yazmışlardı). Gerçi uzaylıların bedensel sıvıları tatsız bir espride meniye de benzetilir (kadın askerin ağzına yaratıktan fışkıran sıvılar dolar. Erkek asker ona takılır ‘ilk buluşmada da bu kadar ileri gidilmez ki!’ ) Beyinsiz, hayvani ve kadın bedeni gibi kaygan sıvılar içeren bedenlere sahip bu yaratıklar, günümüzde hangi düşmanı sembolize edebilir? ABD’liler günümüzde kimi düşman olarak görüyorsa onu, elbette. O da belli bence.
Film biter ama savaş bitmez. Bir tür baba figürü olan subayın, sarsılan güvenilirliği yeniden tesis edilir ve değişik etnik kökenlerden gelen bütün çocukları Beyaz babalarını yeni savaşlara katılmak için takip ederler. Babanın iktidarı artık eskisinden de sağlamdır film bittiğinde. Filmin, son derece erkek, son derece saldırgan, son derece Hıristiyan (İncil de görülür elbette filmde) ve son derece Beyaz (bütün renk skalanın varlığına rağmen) propagandasını yeni Hollywood bockbuster’larının sürdüreceği kesin.
İdeolojik okumaları bırakırsak çok kötü anlatılmış bir hikâye var filmde. Ne doğru dürüst karakterler, ne anlaşılabilir ve takip edilebilir aksiyon sahneleri, ne de gerçekten korkutucu olan düşmanlar var (40. dakikaya kadar görünmüyorlar bile). Bir harala gürele içinde geçip gidiyor, beyninizi iğfal ediyor film. Her açıdan.
Solcu, devrimci rap/metal grubu Rage Against the Machine’in “Battle of Los Angeles” (1999; “Los Angeles Savaşı”) diye bir albümü vardı. O albüm devrimi temsil ediyorduysa, bu film de karşı devrimi temsil ediyor. Albümü, panzehir olarak filmden sonra dinlemekte yarar olabilir.