TARİH:  10 Aralık 2016
GAZETE/DERGİ: Birgün

Eren Aysan’ın Devlet Tiyatroları’ndaki görevine son vermişler. İşte bu! Yapılması gereken sonunda yapıldı, Aysan’dan kurtulundu. Aysan’ın görevden alınmasına dayanak olan KHK’de şu yazıyormuş: “Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara mensubiyeti veya iltisakı, yahut bunlarla irtibatı olabileceği yolunda yapılan değerlendirme.”

Kafamı karıştıran bazı şeyler yok değil bu KHK’de. Mesela devletin milli güvenliği kavramını anlamakta güçlük çekiyorum. Devletin bir milli güvenliği bir de milli olmayan güvenliği mi var? Milli maç, lig maçı gibi devletin milli güvenliği, devletin yerli güvenliği gibi ayrı kavramlar mı var? Neyse, büyüklerim biliyordur. Bir önceki başarılı darbede beni de içeri almalarında ve 15 ay yatırmalarındaki gerekçe, (cuntaya cunta dediğim için) devletin manevi şahsiyetine hakaret etmem olarak tanımlanmıştı. Devletin manevi şahsiyetini de kavrayamamıştım bir türlü. Devlet ve maneviyat kavramlarını bir türlü yanyana getiremedim. Hem niye cuntaya cunta demek, cuntaya hakaret olmuştu? Ama bunları anlamamak benim kusurum.

Bir anlamadığım şey de darbe başarılı olsa da olmasa da içeri alınanlar ve işten atılanlar arasında bizlerin de olması. 12 Eylül Darbesi başarılı oldu, temelde ben ve benim gibiler içeri alındı. Bazıları da zihniyetleri iktidarda olduğu halde içeri alındı. 15 Temmuz darbesi başarısız oldu, yine benim gibiler de içeri alınıyor, işten atılıyor. Benim gibiler derken, Eren Aysan’la ben aynı yapının parçasıyız, Toplumsal Bellek Platformu’nun. TBP, öldürülen aydınların ailelerinin kurduğu bir platform. Benim ablamı da, Onat Kutlar’la birlikte PKK öldürmüştü, ben de o vesileyle oradayım.

Neyse, Eren’e dönelim. Arkadaşım diye ona kıyak geçecek değilim. Devletimden iyi bilecek değilim ya. Ben, dersimi 12 Eylülde aldım. Devletimin maneviyatı hassastır, o konuda da dikkatliyim artık.


Şimdi Eren, herhalde ‘Fethullahçı Terör Örgütüne’ (FETÖ) üyedir, üye değilse de destekçisidir. Bu nedenle işten alınmıştır. Değil mi ki Eren’in babası Behçet Aysan Sivas’ta şeriatçı bir kalkışmanın parçası olmuştu! Behçet Aysan, o kalkışmada, çıkan yangının dumanında boğularak ölmek suretiyle, devletin güvenlik güçlerini acz içinde göstermek istememiş miydi?! İstemişti! Kızı da muhakkak babasının izinde, devleti zayıflatmanın peşindedir. Şeriatçı bir darbe hazırlığına destek olmaktadır.

Ama belki de daha “milli” bir meselenin parçasıdır Eren. FETÖ de enternasyonal bir örgüt ama kökleri burada. Eren belki de IŞİD ya da DAEŞ ya da kendi tabirleriyle İslam Devleti’ne destek oluyordur. Devletin milli güvenliğine bu şekilde kastediyordur ve devletimizin DAEŞ’le mücadelesini zayıflatmak istiyordur?

Kaybettiği babasının yerine koyacak birinin peşinde de olabilir Eren. Psikolojiden biraz anlarım. Fethullah Gülen ya da IŞİD’in halife ilan ettiği El-Bağdadi, Eren’in aradığı bu baba figürüdür belki de!? Olamaz mı? Her halükarda Eren Aysan’ın, şeriatçı/darbeci bir örgüte meyletmesi çok mümkündür.

Ama mesele orada bitmiyor! Eren Aysan bölücü terör örgütüne de destek vermiş olabilir! Ben onun, üzerinde “Güneşimizi Karartamazsınız” yazan Apo’nun posteri altında toplanmış bir topluluğa tepki gösterdiğini hatırlıyorum. Orada, o resmi çektirenlere çok kızmıştı. Ama şimdi daha derin bir psikolojik analiz yaptığımda şunu görüyorum. “Neden ben de o resimde yokum?” demek istemiş olamaz mı Eren? Olabilir. Hem Apo’dan da iyi baba figürü olur. Sırrı Süreyya Önder, Apo’ya “siz benim babamsınız” dememiş miydi? Demişti. Yalnız Sırrı’nın kardeş kıskançlığından korkmak lazım Eren, dikkatli ol! Sırrı, babasını paylaşmak istemeyebilir.

Bu ülke o kadar kafasız adam dolu ki, yukarda yazdıklarımı harfiyen algılayacaklar da çıkacaktır. İroni yaptım, ironi!

Bu yazdıklarım ise ciddidir: 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne destek oldukları, Fethullahçıları korudukları için Batı’ya çok kızgınım. AKP ile FETÖ, birlikte ülkeyi bu hale getirirken, Avrupa da alkışlıyordu. Onu da unutmadım. Ama darbenin başarılı olmamasına duyduğum sevinç benim için bir süre herşeyi bastırdı. Yurtdışına çok gidiyorum. Ve Batılılarla da çok tartışıyorum. Her şeyden önce FETÖ tehlikesinin ciddiyetini, haksız yere geldikleri devlet memuriyetlerinden temizlenmeleri gereğine inandığımı da anlatmaya çalışıyorum. Batı basınının, özellikle Batı kamu kurumlarının temsilcilerinin Fethullah’ı barışçı bir din adamı olarak göstermelerinin gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu dile getiriyorum. Bana, “Erdoğan’ın ajanı bu herhalde”, diye bakıyorlar. Daha da öfkeleniyorum. Başlıyorum, “Siz değil miydiniz 2013’e kadar Türkiye’yi göklere çıkaran, AKP ve Erdoğan’a açık çek veren?”, diye. Ülkem bu noktaya tek başına gelmedi. Sizin alkışlarınızla geldi! Darbe girişimi de sizin alkışlarınız eşliğinde yaşandı. Şimdi gelinen noktayı ıslıklamanız pek anlamsız. Kısaca ben de Erdoğan gibi “Ey Batı!” diyen cümleler kuruyorum.

Ama AKP’nin yaptıkları, bütün sözcükleri ağzımdan alıyor. Geriye iktidara söyleyecek tek bir cümlem kalıyor: Bu gidişle, sizi, ben bile kurtaramayacağım (ciddiyet bitti, ironiye geri döndüm).

Not: Eren Aysan dramaturgluğunun yanı sıra, yazar. “Lalzaman” adlı şiir dosyasıyla 2007 yılında Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü, “Gece Uyurken” adlı romanıyla da 2015 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü’nü almıştı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com