***
TARİH: 6 Aralık 2008
GAZETE/DERGİ: Birgün
Cem Bey bize sürekli bir şeyler kakalamaya çalışıyor. Kendi tarzını ‘mesaj kaygısız’ olarak nitelemişti ama aslında mesajla özünde bir derdi yok…
Cem Yılmaz bildiğim en mesaj kaygılı sanatçılardan biri. Ne zaman televizyonu açsam karşıma çıkıyor, kâh bir benzin istasyonunu, kâh bir telekomünikasyon şirketini seçmem yönünde bana bir mesaj vermeye çabalıyor. Televizyonu açmaya da gerek yok, sokağa çıktığımda billboard’larda Jembey’in kaslı vücudunun karikatür hali beni buluyor. Cem Bey bizlere sürekli bir şeyler kakalamaya çalışıyor. Cem Yılmaz kendi tarzını ‘mesaj kaygısız’ olarak nitelemişti ama aslında mesajla özünde bir derdi yok. Parasını aldıktan sonra Cem Yılmaz herhangi bir markanın mesajını iletmekte sakınca görmüyor. AROG filminin baş kadın karakterini canlandıran Nil Karaibrahimgil de öyle.
12 EYLÜL SONRASI SANATÇISI
Ben sanatçıların bunu nasıl içlerine sindirdiklerine pek akıl erdiremiyorum, yani “gel vatandaş gel” diye çıkıp bir şeyler satmaya çalışmalarını, sanatla kazandıkları saygınlığı bu şekilde harcamalarını. Tabii ki ‘ekmek parası’ söz konusu olduğunda diyecek lafımız yok, kimseye “öl” deme hakkımız da. Yine de durduğum noktadan hoşnutsuzluğumu iletmek benim işim. ‘GORA’ reklam ile sanatın sınırlarını ortadan kaldırarak ahlaki sınırları da zorlamıştı. Neyse ki bu sefer daha usturuplu bir iş kotarmış Cem Yılmaz. Cem Yılmaz’ın mesaj kaygısızlığı, sanatını ‘sanat’ olarak icra ederken ortaya çıkıyor. Şahsen Gani Müjde’nin ‘öğreten adam’ındansa, Cem Yılmaz’ın mavra adamını tercih ederim. Ama bu ikisinin arasında durulacak bir yerler de olmalı. Hem kör gözüm parmağına mesajlar vermeyen, adamı aptal yerine koymayan hem de yine de anlamlı olabilen ve güldüren bir şeyler yapmak mümkün olmalı. Charlie Chaplin yapmıştı mesela zamanında. Haldun Taner’in Devekuşu Kabaresi yapmıştı. Ama şimdi bu isimler bana ‘AROG’daki dinozorlar kadar eski geldi. Bir 12 Eylül sonrası sanatçısından benzer şeyler beklemek hayalcilik belki. Umudumuz 2008 krizi sonrasının sanatçılarında olacak galiba.
İKİ SAATİN SONUNDAKİ BOŞLUK DUYGUSU
Yılmaz bence en yetenekli komedyenimiz. Adları lazım değil, diğerlerinin yaptıkları işler yerlerde sürünüyor. Yılmaz birkaç kez olsa bile insanı muhakkak güldürmeyi başarıyor. Kimilerini çok daha fazla güldürüyor elbette. Türklük durumunu çok iyi saptıyor Cem Yılmaz. Çizdiği Arif karakteri Homer Simpson gibi, hep fırsat peşinde koşan, uyanık geçinen ama nihayetinde insanlığı bu kalıba bir numara fazla gelen biri. Bu da onu sevimli bir kaybeden (nihayetinde hep kazansa da) yapıyor. Küfürlere ve kaba sabalıklara da bel bağlamıyor Yılmaz, zekâsını kullanmayı tercih ediyor.
Filmin oyunculukları, özel efektleri filan da iyi. En çok da Arif’in kendini kaybedip, tezahüratı abarttığı ama sonra sinema seyircisinin farkına vardığı ‘yabancılaştırma efektli’ sahneyi beğendim. Ama nihayetinde film çok uzun ve 2 saatin sonunda geriye bir boşluk duygusu kalıyor. Gülmesine güldüm birkaç kez ama çok sıkıldım da. Filmin müziği kafamı iğfal etti. İşitsel işkence, görsel şölenin tadını kaçırdı. Finaldeki, futbol sekansı bitmek bilmedi. Siyahi futbolcuların ırkçı seyirciler tarafından hayvana benzetilmeleri günümüz futbol dünyasının en korkunç yanlarından biri. Yönetmenlerin kötü niyetli olmadıklarından eminim ama siyahi futbolcunun vahşi bir hayvan gibi tasvir edilmesini önemli bir aymazlık olarak görüyorum.
YILMAZ’IN MESAJI HEP AYNI
Filmin konusu mu? Şimdiye kadar duymuşsunuzdur nasıl olsa; ayrıca bir önemi de yok. Mühim olan Yılmaz’ın biz eleştirmenlerden de beklediği ‘parasını ödeyip, bu malı da satın almamız’. Aslında Yılmaz’ın reklamda da sinemada da mesajı hep aynı galiba.
A.R.O.G: Bir Yontma Taş Filmi
Yönetmen: Ali Taner Baltac, Cem Ylmaz Oyuncular: Cem Ylmaz, Ozan Guven, Özge Özberk, Özkan Uğur, Nil Karaibrahimgil, Zafer Algöz, Hasan Kaçan, Muhittin Korkmaz Türü: Komedi