TARİH: 14 Kasım 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün
Yeni başlayanlara İngilizce
Chris Marker’ın 1962 tarihli ‘Dalgakıran’ı (La jetee) ya da Jonas Cuaron’un ‘Tırnağın Yılı’ (If’de gösterilmişti) fotoğraf karelerinden örneklerdi. Richard Linklater ise hem ‘Hayatı Uyandırmak’ta (2001, Waking Life) hem de ‘A Scanner Darkly’de (2006) filmi çekip sonra boyama tekniğini kullanmıştı.
Cihat Hazardağlı da fotoğrafları boyayarak ve fotoshoptan yararlanarak yaratmış filmi “Suluboya”yı. Filmin ilk karelerinde yaşadığımız heyecan ne yazık ki kısa süre içinde yerini sıkıntıya bıraktı. Filmin temposu, özellikle de diyalogların temposu tahammül sınırlarını zorluyor ne yazık ki. Film uluslararası bir seyirci kitlesi hesap edilerek İngilizce oynanmış.
Ama Türk oyuncular sanki yeni öğrenenlere İngilizce dil dersi verir gibi ağır ağır konuşuyorlar film boyunca ve kısa bir süre sonra insanın sinirine dokunuyorlar. Ve filmden kopunca da 84 dakikalık süre insana iki saat gibi geliyor. Arayışı, aktarılan emeği ve yenilikçiliği takdir ediyoruz ama ne yazık ki başarılı bir filmden söz edemiyoruz.