TARİH: 9 Temmuz 2011
GAZETE/DERGİ: Birgün
Lümpensin sen, lümpen kal!
1970’lerin Glasgow’unda (İskoçya) geçen filmi belli bir ilginçliği olmakla birlikte tatmin edicilikten uzak bulduğumu baştan söyleyeyim.
Haftanın ikinci oyunculuk kökenli yönetmeni Peter Mullan. Mullan’ı yönetmen olarak en son ‘Günahkar Rahibeler’ filminde görmüştük. Mullan yönetmenliğiyle çok takdir ediliyor, her filmi ödüller kazanıyor ya da en azından ödüllere aday gösteriliyor. ‘Serseriler’ de önemli film festivallerinden San Sebastian’dan en iyi film ve en iyi oyuncu ödülleriyle dönmüş. 1970’lerin Glasgow’unda (İskoçya) geçen filmi belli bir ilginçliği olmakla birlikte tatmin edicilikten uzak bulduğumu baştan söyleyeyim.
KARISINI DÖVEN, ALKOLİK BİR KAYBEDEN
John McGill’i şiddet dolu yoksul bir aileye doğmuş, zeki ve hırslı bir çocuk olarak tanıyoruz önce. Derslerinde başarılı olup, kaderini değiştirmeye kararlı bir delikanlı John. John’un abisi ise mahallenin en namlı, en korkulan serserilerinden biri. John bunun hem faydasını, hem de zararını görüyor. Abisinin saçtığı korku onu diğer serserilerin teröründen koruyor ama bir yandan da okul yönetiminin ona ekstra zorluklar çıkarmasına neden oluyor. Yine de bütün engelleri aşacak gibi görünüyor John, ta ki bir gün en yakın arkadaşı tarafından terk edilinceye kadar. Zengin bir ailenin çocuğu olan arkadaşı, biraz annesinin de baskısıyla John’u kolayca terk ediveriyor. John’un sigortalarının attığı ve vahşetin çağrısına kulak verdiği an da bu an oluyor. O ana dek sınıfının en başarılısı olmaya çalışan John, o andan sonra sokakların en korkulan delikanlısı olma yolunda bir kariyer izlemeye başlıyor. John’un abisinin olduğu gibi, babasının da psikopatik bir yanı olduğunu söylemek gerek. O da karısını döven, alkolik bir ‘kaybeden’. John’un kıstırılmışlığı çift yönlü, hem sınıfsal, hem de aileden gelen bir psikopatlık var, öğrenilmiş ya da doğuştan edinilmiş. John en iyi zamanlarında bile anti-sosyal özellikler gösteriyor. Başarılı bir öğrenciyken de belirgin bir şekilde sınıf arkadaşlarına karşı saygısızca davranıyor. Fakat John’un değişimleri yine de çok ani ve keskin oluyor filmde. Keza John’un ailesi hakkında yeterli bir kavrayışa ulaşamıyoruz gördüklerimizden. John’un ne annesi, ne küçük kız kardeşi, ne abisi ne de babası ete kemiğe bürünebiliyor, iki boyutluluktan çıkabiliyor. Nihayetinde kaderinin sınırlarını zorlasa da kıramayan bu trajik kahraman için üzülmek bile pek mümkün olmuyor. Filmin içerdiği eğitim sistemi ya da sınıfsal ayrım eleştirileri de pek bir derinliğe kavuşmuyor. ‘Serseriler’ yine de 1970’lerdeki İskoçya’da yoksul sınıfların içinde bulunduğu durum hakkında bir fikir veriyor.