TARİH: 16 Haziran 2006
GAZETE/DERGİ: Birgün
Bölgesel film festivalleri zincirine umut verici bir halka olarak eklenen Bodrum Film Festivali, organizasyon kalitesi ve programı ile, gelecek yıla da ‘sekiz kolla sarılacak’
Her film festivalinin kendisine has güzellikleri var. Her yıl bu festivallere bir yenisi ekleniyor. Şu sıralarda bu listeye Mardin Film Festivali de eklendi. Hayırlı olsun, inşallah gelecek seneye izleme fırsatı bulurum. Ama bu yazının konusu 3. Uluslararası Bodrum Film Festivali. İki yıldır izlediğim Bodrum Festival’i Altın Koza’yla çakıştığı için biraz gölgede kalıyor. Sırf bu nedenle de değil: Bodrum’da bir yarışma yapılmıyor ve ağırlıklı olarak belgesel filmler gösteriliyor. Dolayısıyla ne kazanan ve kaybedenler var ne de adı çok duyulmuş filmler.
Ama kaldığım topu topu iki buçuk günlük süre içinde izlediğim filmler bile ufkumu genişletti desem yalan olmaz (ufkumun genişliği başka mesele!). “Komşu Filmler/Ortadoğu” başlığı altında gösterilen İsrail-Filistin çatışmasını konu alan belgeseller tek kelimeyle çarpıcıydı. Ne kadar bildiğimi sansam da Filistinlilerin çektiği çilelere ve İsrail devletinin uyguladığı ırkçı politikalara bu filmler aracılığıyla tanık olmak benim ve sanırım birçok izleyicinin açısından sarsıcı bir deneyim oldu. “Duvar” ve “Bombalama” adlı filmleri gösterilen Simone Bitton seyircileriyle filmleri ardından yaptığı söyleşide İsrail’in politikasını “Yahudiler ne gördülerse onu uyguluyorlar. Nazi Almanyası Yahudi varlığını bir sorun ilan etmiş ve onları gettolara ve toplama kamplarına hapsederek bu “sorunu” çözmeye çalışmıştı. Sorun çözmekten bunu anlayan Yahudiler de şimdi aynısını Filistinlilere uyguluyor.
Dikilen duvar tam bir felakettir.” Bitton her şeyi geçmişin travmalarıyla açıklamaya kalkmıyordu ve yaşadığı dünyanın bilincinde olan bir aydın olarak gösterdiklerinin sadece kendi bakış açısını yansıttığını özellikle vurguluyordu. Juliano Mer Khamis ve Danniel Danniel’in yönettiği “Arna’nın Çocukları” bize “Vaad Edilen Cennet” filminde
gördüğümüzden çok daha ayrıntılı intihar eylemci portreleri sundu. Çocukluklarından itibaren izlediğimiz bir çevrenin yirmili yaşlarına geldiğinde yok oluşunu izlemek acıtıcıydı.
Evleri yıkılan, her gün şu ya da bu şekilde işkenceye maruz kalan gençler herkes için daha büyük trajedilere yol açmaktan başka manası olmayan eylemlerle yok oluyorlar ve yok ediyorlardı. Batı daha ne kadar Filistinlileri yok sayacak, ne zaman İsrail’e yaptırım uygulayacak? Çıkarları aksini göstermedikçe sanırım hiçbir zaman.
Batının kahredici ikiyüzlülüğü Filistinlileri yok etmekle kalmıyor, İsrail Yahudilerinin de ne
kadar hasta bir toplum haline geldiklerini görmesini engelliyor. Fakat bu filmleri yapanların da Yahudi aydınlar olduklarını unutmamak gerek. Ne yazık ki çok azınlıktalar, bütün dünyadaki benzerleri gibi. Ama onların cesaret ve çabalarına şapkamızı çıkarıyoruz.
Bu ahtapot daha çok film izleyecek
Festivalin belki de en önemli etkinliklerinden biri de “film kolektifleri”nin buluşmasıydı. Barış İçin Sinema, Vide-A, Atölyemor, Mezopotamya, GİSAM ve SineGöz sinema kolektifleri filmlerini gösterdiler, tartıştılar ve güçbirliği yapmanın yollarını araştırdılar. Bu buluşma genç sinemacıların dağıtım gibi ortak sorunlarına bir çözüm bulmalarının yolunu açar mı bilinmez ama en azından iletişim kurulmasından sanırım herkes memnun kaldı. Geçtiğimiz yıla göre Bodrum Festivali’nde, hem konuk, hem de katılan film sayısı adına büyük artış oldu. Bu hızla gelişmeyi sürdürürse Bodrum Film Festivali, Türkiye’nin en cazip film festivallerinden biri olacak. Aslında şimdiden öyle ama henüz herkes farkında değil.