TARİH: 10 Eylül 2004
GAZETE/DERGİ: Birgün
TERMİNAL
THE TERMINAL; Yönetmen: Steven Spielberg; Oyuncular: Tom Hanks, Catherine Zeta-Jones; Türü: Komedi-Dram; Ülke: ABD 2004
Başrol oyuncusu Tom Hanks, The Terminal’in 11 Eylül sonrası üzerinde durulması gereken bir fikri son derece etkileyici bir sinema anlatımıyla dile getirdiğini söylüyor.
Philadelphia ve Forrest Gump filmleriyle iki kez Oscar alan Tom Hanks, Saving Private Ryan, Cast Away, Road to Perdition, Sleepless in Seattle, Apollo 13, Toy Story 1 ve 2. gibi filmlerle karşımıza çıktı. Hanks’in en son filmi The Terminal, yönetmen arkadaşı Steven Spielberg ve diğer başrol oyuncusu Catherine Zeta Jones ile bir araya geldiği dramatik bir komedi (ya da komik dram). Filmde Hanks, New York’a indiğinde ülkesinde bir askeri darbe oldugunu ve pasaportunun geçersiz kılındığını öğrenen hayali Doğu Avrupa ülkesi Krakozhia’nın vatandaşı Viktor Navorsi rolünde. Ülkeye geri dönemeyeceği ve ABD’ye de giremeyeceği için tek bir seçeneği kalan Victor, havaalanında yasamak zorunda kalır. Hanks, senaryo seçmek. Steven Spielberg ile çalışmak ve sinema kariyeri üzerine konuştu.
Steven Spielberg bu film için bir uçak hangarının içinde gerçek bir terminal inşa etti değil mi?
Evet hayret verici bir şeydi. Maketini görmüştüm ve çok etkileyici bir şey olacak diye düşünmüştüm. Ama gerçeğinin içine girince “aman tanrım, ne müthiş” dedim. Dört katlı, yürüyen merdivenler çalışıyordu ve bütün dükkanlar ve restoranlar gerçekti. Burayı çok sevdim çünkü her zaman oturacak rahat bir yer ve bedava Çin yemeği bulabiliyordunuz.
Terminal filminde oynamayı neden kabul ettiniz?
Uygun zamanda geldi. İlk taslağı 11 Eylül saldırısından bile önce okumuştum. Ayrıca, Victor’un içinden geçtiği duygusal çember hepimize tanıdık gelebilecek bir durum. Ben bir Amerikalıyım ama yine de Victor’un yaşadığı her şeyin benim de başıma gelebileceğini hissettim.
Bu noktada, havaalanlarıyla ilgili sadece güzel anılarınız olmalı.
Bu sizi şaşırtır. Bagajınızı kaybetmezler, ama örneğin Moskova’dan ayrılmak, kim olursanız olun her zaman kolay bir şey değil. Terminal’le ilişkilendirecek olursak, dilini bilmediğiniz, konuşamadığınız bir yabancı ülkede olmak zordur. Her şeyden ürkersiniz, bocalarsınız ve kendinizi kaybolmuş hissedersiniz.
Steven Spielberg’le birkaç defa çalıştınız. Bir aktör olarak bakarsanız onu özel yapan nedir?
Düşünme tarzı. Filmlere bakış tarzı. Yapmak istediğinden onu koparamazsınız, uzaklaştıramazsınız. Bir sahnenin dramatik kalbine görsel olarak inmeyi, başkalarının aylarını alabilecek bu işi hemen ve kolaylıkla başarır. Sadece bir bakar ve hemen fikrini söyler: “Şuradan aşağı doğru bakmalıyız, kamera şurada durmalı” vesaire…
Bu noktada kariyeriniz üzerin de herhangi bir baskı hissediyor musunuz? Geçenlerde bir dergi sizi tüm zamanların en iyi on beşinci büyük sinema yıldızı olarak gösterdi. Yani, başka hiç film yapmasanız da tarih kitaplarında yeriniz garanti.
On beşincilik fena değil! Çift haneli rakamların başlarında geliyor. Her filmde benim için bir risk var ve bu parasal bir risk değil. Benim için bu risk, acaba herkes benim etkilendiğim şekilde etkilenecek mi kaygısı. İşte bu risk, sinir bozukluğu, uykularımın kaçması ve telefonları çarpmalarla sonuçlanabiliyor.
The Terminal kısmen komedi, kısmen dram. Herhangi bir mesajı olduğunu düşünüyor mu sunuz yoksa sadece iyi bir gece geçirmek için mi?
Terminal’de iyi bir gece geçirttirmekten fazlasını bulacaksınız. Terminal hoş ama boş filmlerden değil. Bir seyret – unut filmi hiç değil. 11 Eylül sonrası ön plana çıkması gereken bir fikri son derece etkileyici bir sinema anlatımıyla dile getiriyor. Sanırım şu soruyu soruyor: Ne zaman başka ülkelerin insanlarına, bize benzemeyen insanlara, dış görünüşlerine, ekonomik durumlarına, ırklarına ve dinlerine bakmadan, bizimle eşit birer birey olarak bakabileceğiz ve davranabileceğiz? Ben bunun günün birinde gerçekleşeceğine inanıyorum ve bu hayalimin gerçeğe dönüşmesini umuyorum.