GAZETE/DERGİ: Birgün
Dünyada ve Türkiye’de yapılan sinemada, giderek inanç ve ahlak temaları öne çıkıyor. Kör gözüm parmağına Hıristiyanlık simgeleri yok filmde ama bariz bir Hıristiyan misyoner ahlakı var…
Susanne Bier bu yıl, ‘Daha İyi Bir Dünyada’ adlı filmiyle en iyi yabancı film Oscar’ını kazandı. Bier’in filmlerini en azından festivallerde izleme olanağı bulmuştuk. Bier’in hatırladığım kadarıyla iki filmini izledim daha önce: ‘Kardeşler’ (2004) ve ‘Düğünden Sonra’ (2006). İkisini de hiç beğenmemiştim. ‘Kardeşler’in politik bakış açısı rahatsız ediciydi, ‘Düğünden Sonra’nın oryantalistliği, ağır psikolojik filmmiş havasına girip yüzeyde dolaşması, dizi melodramı tarzı sinirime dokunmuştu.
Bier’den fazla bir şey beklememeyi öğrendim. En İyi Yabancı Film Oscar’larından da öyle. Dolayısıyla sürpriz yok. Uğur Vardan’ın Radikal’deki yazısında belirttiği gibi İsa benzeri bir figür ve Hıristiyan ahlakı başrolde bu filmde. Diğer bir Oscar yarışçısı ‘Biutiful’la akrabalar, Inarritu’nun kahramanı da İsevi bir figürdü. Oscar adaylarında siyasi bir eleştiriden çok ahlakı, dini öne çıkaran filmlerin sivrilmesinde şaşırtıcı bir şey yok zaten. Ama Bier’in filmi ‘Biutiful’a göre çok daha doğrudan mesaj kaygılı, daha ‘öğretici’ ve nihayetinde de iyimser bir film. Dünyanın gidişatının korkunçluğu ve sosyalist bir alternatifin güçsüzlüğü dinin, dinsel bir ahlakın sığınılacak tek limanmış gibi görünmesine yol açıyor. Dünyada ve Türkiye’de yapılan sinemada, giderek inanç ve ahlak temaları öne çıkıyor. Kaplanoğlu, Erdem ve Demirkubuz da ahlaktan ve inançtan söz ediyorlar.
HER ŞEY AHLAKİ
‘Daha İyi Bir Dünyada’nın orijinal Danca adı (Haevnen) ‘İntikam’ anlamına geliyormuş. Bu tema onu geçtiğimiz yılın yabancı film Oscar’ını alan filmi ‘Gözlerindeki Sır’la da akraba kılıyor. O film de açıkçası, dizi film estetiğinin ötesine geçememişti ve politik meseleleri fena halde yüzeyselleştiriyordu.
‘Daha İyi Bir Dünyada’nın başkahramanı Anton adlı bir misyoner doktor. Batılı insanın Afrika ve Afrikalıyla ilişkisinde kendisini nasıl gördüğünü gayet iyi özetliyor Anton’un tavrı. Filmin bu Batılı kahramanı, Afrika’nın makûs talihinde hiçbir olumsuz rol oynamıyor. Oraya tamamen insani amaçlarla gitmiş, kötü Afrikalıların zulmüne uğrayan mazlum Afrikalılara sağlık dağıtıyor. Kör gözüm parmağına Hıristiyanlık simgeleri yok filmde ama bariz bir Hıristiyan misyoner ahlakı var. Anton’un hizmet verdiği Afrikalıların Müslüman oluşu da dikkat çekici. Batılı, Müslüman dünyayla olan ilişkisini de bu filmde temize çekebilir. Zorbaların elinde acı çeken Müslüman halklar, iyi kalpli Batılı’nın desteğiyle o zorbadan kurtuluyor filmde. ‘Daha İyi Bir Dünyada’ Oscar almasın da hangi film alsın?
İntikam üzerinden terör ve teröre karşı savaş meselesi de var filmde. Anton kendisine tokat atıldığında tıpkı İsa gibi karşılık vermeyen, neredeyse diğer yanağını da çeviren biri. Anton’un 10-11 yaşlarındaki oğlu Elias’ın arkadaşı Christian (Hıristiyan demek oluyor) ise kanserli annesinin ölümünden sorumlu tuttuğu babasını affetmeyen ve intikam alma gereğini ilke edinmiş bir küçük oğlan. Christian herkesten ve herkes için intikam almayı hayata geçirirken teröre karşı savaşı (terörü) simgeliyor. Filmin bu anlamda Bush’un önderlik ettiği, 11 Eylül’ün intikamını kılıf edinen Batı’nın saldırgan politikalarına bir eleştiri getirdiği söylenebilir. Ama tabii son derece yüzeyde dolaşarak ve her şeyi ahlaki bir meseleye indirgeyerek. Christian’ın teröre karşı terörle mücadelesi kötü sonuçlar doğuracak ve Christian iyi bir Hıristiyan olma yoluna girecektir elbette.
Yazının başlığını ben bulmadım, Village Voice dergisinin yazarı Ella Taylor’dan ödünç aldım. Merhamet pornosu bu filme çok iyi uyan bir tanım bence de.
Son söz olarak: Ne Hıristiyan ahlakınız, ne ekonomik sömürünüz ne de bombalarınız! Gölge etmeyin başka ihsan istemiyoruz!