TARİH: 20 Haziran 2015
GAZETE/DERGİ: Birgün
“Ergenlik hüzün demektir. Giden ve bir daha geri gelmeyecek olanın hüznüdür. Giden çocukluktur, biseksüalitedir, anne babayla kurulmuş olan yoğun bağdır. Gidenlerin yasını tutmak gerekir. Ergenlik bir yas sürecidir ve ‘mutlu ergen yoktur’. Hüzün, yas ve mutsuzluk…”
Talat Parman, adını kısmen Françoise Sagan’ın romanından alan “Ergenlik ya da Merhaba Hüzün” adlı eserinde söylüyor bunları. “Ters Yüz” filminin konusu tam da bu: Çocukluktan çıkış ve ergenliğin sancılarının başlangıcıyla birlikte hüznün belirleyen duygu haline gelişi…
“Ters Yüz” bir çizgi film ama “Başlangıç”tan (Inception) bu yana seyrettiğim en karmaşık olay örgüsüne sahip film diyebilirim. Tıpkı “Başlangıç” gibi “Ters Yüz” de iki dünya arasında gidip geliyor; iç ve dış dünya. Zaten filmin orijinal adı da buna gönderme yapıyor (“inside out” tam olarak için dışarı çıkması demek).
BÜYÜME SANCILARI
Film, kahramanı 11 yaşındaki kız çocuğu Riley’ye hüzünlenmek ve yas tutmak için somut bir neden veriyor: Riley, çok mutlu bir çocukluğun ardından ciddi bir travma yaşıyor. Riley, çocukluğunun geçtiği Minnesota’dan ayrılıp, ailesiyle birlikte San Francisco’yo göç ediyor. Riley, evini, odasını, arkadaşlarını, hokey takımını, kısacası sevdiği her şeyi geride bırakıyor. Üstelik, ailesinin maddi durumu da kötüye gidiyor ve bir taşımacılık sorunu nedeniyle eşyaları bir türlü yeni evlerine ulaştırılmıyor. Riley’nin kaybı ve dolayısıyla yasının nedeni çok somut görünüyor ama aslında Riley birçok ergenin yaşadığı bir şeyi yaşıyor. Riley aslen çocukluğunu kaybediyor, büyüyor ve yeni birine dönüşürken bocalıyor. Buluğ çağı, blues çağına dönüşüyor. Çünkü hüznün rengi mavi (blue)ve Riley’nin temel beş duygusundan bu dönemde öne çıkanı hüzün. Filmde Riley’nin beş temel duygusu neşe, öfke, tiksinti, korku ve hüzün. Bu beş duyguyu karakterler olarak filmde görüyoruz çünkü dediğim gibi film Riley’nin içinde de dolaşıyor. Film, Riley’nin rüyalarına ve bilinçaltına giriyor: Bu dünyada çekirdek anılar birer eğlence parkı olarak temsil ediliyor. Yine “Başlangıç”ta olduğu gibi bazı yapıların çöktüğünü de izliyoruz. Çünkü anıların anlamları ve duyguları değişiyor. Bir zamanlar Riley’nin neşeyle sahip çıktığı anısı, hüzünlü bir anıya dönüşüyor. Fakat hüznün de çok yapıcı bir işlevi var: Başkalarına ihtiyaç duyduğumuzu fark ettiriyor.
GÖNDERMELER DE VAR
“Ters Yüz” bırakın çocukları birçok yetişkinin de anlamakta güçlük çekebileceği göndermeler içeriyor. Bir sahnede resim sanatının somuttan soyuta geçişini izliyoruz örneğin. Düzgün figürler, bozuluyor, kübikleşiyor ve sonunda iki boyutlu temel renklere indirgeniyor. Yine bir başka sahnede Polanski’nin “Çin Mahallesi”ne gönderme yapılıyor. Bu filmin (Çin Mahallesi), kritik repliklerinden biri: “Boş ver Jake, Çin Mahallesi’ndeyiz” diyedir. Filmde bu “Boşver Jake, Bulut Kasabası”ndayız şeklinde. Tabii mahalle yerine kasaba sözcüğünü seçmek bir çeviri ya da sinema kültürü hatası ve “filmi keşke orijinal dilinden seyretseydik”, dedirtiyor. Çünkü zihinde kasaba yerine mahalleyi koyup, neye gönderme yapıldığını anlamak zaman alıyor. Ve belki başka göndermeleri kaçırdığımız duygusunu veriyor.
“Ters Yüz”den 11 yaşından küçük çocukların ne anlayacağını bilemiyorum. Ben, ikinci defa seyretme gereğini duyuyorum. Fakat her hâlükârda filmi tavsiye ederim. “Başlangıç” karmaşık konusuna rağmen çok kişinin ilgisini çekmişti, belki bu durum “Ters Yüz” içinde geçerlidir. Umarım öyle olur.