TARİH: 19 Aralık 2015
GAZETE/DERGİ: Birgün
Julie Delpy’nin yönetip, oynadığı son filme adını, hayırsız evlat Lolo (Vincent Lacoste) veriyor. Delpy yönettiği filmlerle Woody Allen’a benzetilmeye başladı. “Lolo”da canlandırdığı hastalık hastası Violette karakterinde de yine Allen çağrışımları var. Filmin ilk yarısı çok eğlenceli başlıyor.
İki orta yaşlı kadın, Violette ve Arianne (Karin Viard) Biarritz’de tatil yapıyorlar. İki sap erkek tatilde ne düşünürse, iki sap kadın da aynı şeyleri düşünüyor: Kimi yatağa atsak?! Violette “örümcek ağı kaplamış bacasını”, angut ama sevimli bulduğu Jean René’ye temizletmeye karar veriyor. Ve fakat bir gecelik ilişki diye başlattığı şey, kalıcı bir ilişki halini alıyor. Violette ve Jean René ilişkilerini Paris’te de sürdürüyorlar. Taşradan kente inen Jean René’yle modacı Violette’in ilişkisi her şeye rağmen fena gitmiyor… ta ki Violette’in 19 yaşındaki ressam oğlu Lolo ipleri eline alıncaya kadar! Lolo, annesini tamamen kendisine isteyen, kadının erkeklerle bütün ilişkilerini baltalayan sevimsiz bir delikanlı. İlk başlarda yaptıkları komik gelse de giderek iticilik dozu artıyor ve filmin ruhu da böylece değişiyor. Bir an önce Lolo’nun asıl kimliği açığa çıksa da zavallı Jean René huzura kavuşsa diye beklemeye başlıyoruz. Violette’in de oğlunun ruhsal karmaşasından bu denli habersiz olmasına kızıyoruz.
Neyse ki, Violette’in öptüğü kurbağa nihayet “prens”e (finansçı) dönüşüyor ve biz de kerevetine çıkıyoruz. Film ilk yarısındaki tonu sürdürebilse ve abartıya kaçmasa, çok başarılı. Bu haliyle de seyretmeye değer.