TARİH: 8 Eylül 2006
GAZETE/DERGİ: Birgün
Korku ruhu kemirir
Orijinal Adı: Lemming Yönetmen: Dominik Moll Oyuncular: Laurent Lucas, Charlotte Gainsbourg, Charlotte Rampling Türü: Gerilim, Dram Yapım: Fransa
Dominik Moll imzalı ‘Kuzey Faresi’ filmi, David Lynch filmlerinin havasını taşıyor. Ancak film, bir noktadan sonra gerçekçiliğini kaybediyor.
David Lynch filmleri rüya ile gerçek arasında, ruhun labirentlerinde dolaşır. Dominik Moll’un son filmi “Kuzey Faresi” de adını aldığı kuzeyli kemirgeni taklit ederek ruhun kanalizasyon kanallarında dolaşan, Lynch sinemasını anımsatan enteresan bir film. Film bir yere kadar çok anlaşılır olmasa da yine de gerçekçi bir çizgide ilerliyor ama bir noktadan sonra tamamen bu gerçekçiliği terk ediyor. Artık neyin hayal, neyin gerçek olduğunu kestirmek mümkün olmuyor. Lynch benzetmesi bizim fikrimiz, filmin yönetmeni esin kaynakları olarak ressam De Chirico ve yönetmen Stanley Kubrick’in adını vermiş.
Film, “Mavi Kadife”yi andıran bir biçimde mutlu bir banliyö hayatı resmederek başlıyor. Laurent Lucas (Alain Getty) tasarladığı uçan web kamerasını başarıyla takdim ettikten sonra, patronu Richard Pollock (Andre Dussolier) ve eşi Alice (Charlotte Rampling) tarafından evinde ziyaret edilerek taltif ediliyor. Laurent’in eşi Benedicte (Charlotte Gainsbourg) yemek hazırlarken lavabonun tıkanık olduğunu fark ediyor. Bir şeylerin ters gideceğinin ilk işareti bu oluyor (lavaboyu tıkayan Fransa’da olmaması gereken bir İskandinav kemirgeni). Yemek gerçekten de tam bir felakete dönüşüyor. Richard ne kadar Laurent’tan kendisine adıyla hitap etmesini talep etse de, ortada hiçbir zaman eşit olamayacak bir ilişki biçimi var. Patronla, emrinde çalışan kişi arasında yaşanan, farklı sınıftan ve farklı kuşaklardan insanların kurmaya çalıştığı huzursuz bir ilişki tarzı bu. Nitekim patronun karısı Alice gecenin ilerleyen saatlerinde bu sınıf farkını Benedicte’i aşağılamak için kullanacaktır. Alice geceye kocasıyla da kavga ederek damgasını vurur.
Bu geceden sonra filmin başındaki mutlu tablo artık mazi olmuştur bile. Alice daha sonra Laurent’ı baştan çıkarmaya çalışacak (yine “Mavi Kadife”deki Kyle McLachlan’la Isabelle Rosselini arasındaki sahne akla geliyor) ve bu yaptıklarını Benedicte’e anlatacaktır. Artık Lucas çifti arasındaki güven yok olmuş, kıskançlık ruhlarını bir fare gibi kemirmeye başlamıştır. Laurent’in yaşadıklarının belki de Freudyen bir açıklaması da vardır. Baba konumunda gördüğü patronunun eşiyle yani bir anlamda annesiyle yatmak istemesi, sonunda babayı yok etmesi ve giderek Alice’e yani annesine dönüşen Benedicte’le sevişmesi Oedipus kompleksi çerçevesinde de açıklanabilir sanırım. Bu arada Laurent adının “Kuzey Faresi”yle benzer bulunan Haneke filmi “Saklı” ve “Saklı”yla benzer bulunan Lynch filmi “Kayıp Otoban”ın da bazı karakterlerinin adı olduğunu not düşelim.
“Kuzey Faresi” bittiğinde olan biten hakkında kafamda net bir fikir oluştuğunu söyleyemeyeceğim ama seyrederken çoğu zaman büyük keyif aldım. Huzursuz, rahatsız edici bir keyif bu. Patron-çalışan, baba-oğul-anne ve karı-koca ilişkileri üzerine bilincin karanlık köşelerinde dolaştırıyor bizi “Kuzey Faresi”. Bu yolculuğa çıkmakta yarar var.