TARİH: 20 Mart 2010
GAZETE/DERGİ: Birgün
FİLM bu haftanın en iyisi. Hatta belki de yılın en iyilerinden fakat ne yazık ki bu filmi göreli bir sene oldu. Yeniden izleyemedim. Yazmamak haksızlık olacağı için hatırladıklarımla da olsa bir şeyler yazacağım. Film belgeselle kurmaca arasında kendine özgü bir tarz kurmayı başarıyor. Üç kahramanın birbiriyle kesişmeyen hikayelerini anlatıyor ‘Köprüdekiler’. Boğaz köprüsü üzerinde çiçek satıyor biri, diğeri aynı köprü üzerinde trafik polisi, üçüncüsü ise sürekli köprüden geçen, iki yaka arasında çalışan bir dolmuş şoförü. Polisi oynayan oyuncu dışındakiler gerçek hayatlarında filmdeki rollerini ifa ediyor. Polisi oynayan da zaten bir amatör ve bir polis kardeşi. Hayatları belirsizliklerle dolu filmin kahramanlarının, geleceklerinden korkuyorlar, yoksullar. Köprünün kendisi gibi onların da hayatları sallantıda. En alt tabakadan gelenleri hiç okula gitmemiş bir Roman olan çiçekçi genç (cehalet baki olduğuna göre acaba ortaçağdan çıkamadık mı? Bkz: Dersimiz Atatürk). Dolmuş şoförünün eşiyle sorunları var. Daha iyi koşullarda yaşamak isteyen karısı şoförü sürekli atılımlar yapmaya zorluyor. Polis ise bir eş bulma çabasında. Filmde bir yandan da milliyetçiliğin yükselişine, yönetmenin kendi korkusuna da tanık oluyoruz. Kahramanlarımız hiç karşılaşmıyorlar, yalnızlar. Amatör oyunculardan çok etkileyici performanslar almayı başarmış Aslı Özge. Alman bir film eleştirmeni arkadaşım festivaldeki gösterimin çıkışında “bu belgesel mi, kurmaca mı?” diye sormuştu. Kuşkusuz kurmaca bir film ama belgesel gibi. Altın Koza ve Altın Laleli ‘Köprüdekiler’i kaçırmayın derim.