TARİH: 15 Ağustos 2009
GAZETE/DERGİ: Birgün
Ölümü beklerken
Neo-klasik ekonomi bilimine bakacak olursanız insan rasyonel bir varlıktır. Ama insan bir kere korkunun egemenliğine girerse, rasyonellik uçup gider. ‘Kız Kardeşimin Hikâyesi’nin en mühim ve nihayetinde en çok değişime uğrayan karakteri, çocuğunu kaybetme korkusuyla aklını yitirmiş gibi davranan Sara (Cameron Diaz). Her an çocuğunu yitirme tehlikesiyle yaşayan bir anneden rasyonel davranmasını beklemek, irrasyonel bir şey aslında. Sara ve Brian biri erkek, diğeri kız iki çocuklarıyla mutlu bir hayat sürerken, küçük kızları Kate’in lösemi olduğu ortaya çıkıyor. Kate’in iyileşmesi için kendisiyle genetik olarak uyumlu bir donöre ihtiyacı var. Yani Kate’in kemik iliği tedavisine ihtiyacı varsa, ona bunu sağlayabilecek bir verici gerekli. Sara ve Brian bunun üzerine, Anna’yı dünyaya getiriyorlar.
YİTİRME KORKUSU
Anna’nın hayata getiriliş nedeni, ablası Kate’e yedek parça deposu olarak hizmet vermesi yani. Film Anna’nın bu kaderine isyan edişiyle başlıyor. Artık 11 yaşında olan ve o güne kadar ablası uğruna bin bir acıya katlanmış olan Anna kardeşine böbreğini de vermek istemiyor ve kendisini ailesine karşı koruyacak bir avukat tutuyor. Kate’in iyileşmesi de olanaksız görünüyor bir yandan. Fakat Sara Kate’i ölüme terk etmemeye kararlı ve bu uğurda diğer kızını sakat bırakmaya da hazır. Film annenin hasta kızını bu saplantılı kurtarma çabasıyla diğer aile fertlerinin arasındaki gerilim üzerine kurulu.
Bir evlat kaybetmek hayatta yaşanabilecek muhtemelen en kötü şey. ‘Antichrist’, ‘Üç Maymun’, ‘Oğul Odası’,’Yatak Odasında’, ‘Seni O kadar Çok Sevdim Kİ’ hep bu temayı ele alan filmler. Bu filmler daha çok evlat kaybı sonrasında geride kalanların halini anlatırken, ‘Kız Kardeşimin Hikâyesi’ kayıp beklentisi içinde geçen günlere yoğunlaşmış. İnsan ancak geleceğe bakarak yaşayabilir. Gelecek görememek, yaşarken ölmeye başlamakla eş anlamlı. ‘KKH’ bütün bu yoğun psikolojiyi hakkıyla veremiyor. Anne karakteriyle empati kurmayı baştan zorlaştırıyor, kardeşler arasında anne-babanın ilgisini çekme konusundaki rekabeti hakkıyla değerlendirmiyor, erkek kardeşin hikâyesini çok az veriyor, bir çocuğun kendi hayatını kontrolü mücadelesini finalde bambaşka bir kulvara kaydırıyor, babanın zengin ve fakat empati yoksunu akrabalarıyla ilişkisi bir kez laf düzeyinde geçip, gidiyor vb. Film seyirciyi ağlatmayı başaracaktır ama pek de kalıcı bir iz bırakacağını sanmıyorum.
Bütün bu trajediye rağmen, bu ailenin çok şanslı bir aile olduğunu düşünmeden de edemedim. Yeterince paraları var, aile kayba rağmen kalabalık bir aile olarak varlığını sürdürebiliyor, annenin geri dönebileceği sağlam bir kariyeri var, babanın kardeşlerinden destek görmeseler de annenin kız kardeşi her daim yardımcı, aile bireylerinin geçmişte yaşadıkları başka büyük travmalar yok. Yani geleceğe bakabilen bir aile var. Bunlara sahip olmadan benzer trajediler yaşayanlara iyi şanslar dilemekten başka çare yok.