TARİH:  8 Ocak 2011
GAZETE/DERGİ: Birgün

HÜR ADAM : BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
Kendine hür bir adam

Hür Adam’ı seyretmeden önce Said Nursi hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyordum. Üç saate yakın uzunluktaki filmi izledikten sonra da hâlâ benzer bir duygu içindeyim. Bir şeyler daha fazla biliyorum ama gördüklerim bende bütünlüklü bir imge oluşturmadı. Filme bakılırsa Nursi insan değil. İnsanüstü yüce bir varlık. Öldürülmesi mümkün olmadığı gibi, ölüm Nursi için korkulacak bir şey de değil. Tersine, Allahına kavuşacağı için öleceğine sevinen biri Nursi. Peki, kabul ettik. Soru şu: O zaman onun acılarına niye üzülelim ki? Ölmesi sorun değil, zaten öldürülmesi de mümkün değil. Haddizatında insan değil.
Film Said Nursi’nin çocukluğundan ölümüne bütün hayatını şöyle bir elden geçiriyor. Daha çocukken bir kahraman Nursi. Doğal afetlerden korkmayan bir küçük adam o. Büyüyünce de savaşçı biri oluyor. Elinde kılıç Rus askerinin üzerine yürüyor (yani öyle olduğu söyleniyor, prodüksiyon masraftan kaçınmış ve Rus ordusunu göstermeyivermiş). Nursi esir düşüyor ama yine de Rus subaylara posta koymayı sürdürüyor. Nursi talihli biri, düşmanları çok asil ruhlu çünkü. Kimse onun canına kıymıyor, aksine ona saygı duyuyor. Buna filmin kötü adamı Mustafa Kemal de dahil. Evet, Mustafa Kemal bu filmin İsmet İnönü ile birlikte kötü adamı! Müslüman sinemanın klasik eserlerinde eksiğim çok. Ben görmemiş olabilirim ama Mustafa Kemal’i kötü adam olarak göstermeye cesaret eden bir filmden söz edildiğini ne duydum ne de gördüm. Artık böyle bir film var. Eteklerdeki taşların dökülmesini iyi bir şey olarak görüyorum. Bu filme ve onun işaret ettiği gelişmelere yönelik tek pozitif şey de bu. Mustafa Kemal’in ve Kemalizmin eleştirilebiliyor, hatta düpedüz kötülenebiliyor olması bir açıdan özgürleştiğimiz şeklinde yorumlanabilir. Ama şimdi başka bir sorunla karşı karşıyayız. O da bütün siyasilerin, ki buna dağdakiler ve hapistekiler de dahil, saygılarını sunmak zorunda hissettikleri Fethullah Gülen ve Fethullahçılık. Nedense, Atlantik ötesindeki, Philadelphia’daki, cemaatin lideri vs gibi sıfatlarla anılan Gülen’in adı bile zor telaffuz ediliyor. Artık korkulması gereken ve hegemonik olma yönünde ilerleyen ideoloji onun ideolojisi, Kemalizm değil.
Fethullahçılığa nerden geldik diyorsanız, Said Nursi filmde açık bir şekilde Fethullah Gülen’in öncülü olarak çiziliyor. Birisinin hayalini kurduğu okulları, diğeri gerçek hayatında kuruyor. Nursi’nin en büyük emeli fen bilimleriyle dinin birlikte okutulduğu bir medrese kurmak. Film boyunca bu emelinin peşinde koşuyor. Filmin gösteriminde bize iki kitapçık dağıtıldı. Biri Nursi’yi, diğeri de filmin yapımcısı/yönetmeni, kapitalist Mehmet Tanrısever’i anlatıyordu. Nursi’yi anlatan kitapta Gülen okullarıyla, Nursi’nin medresesi arasındaki bağ net bir şekilde ifade ediliyor.
Nursi film boyunca, düşüncelerinden ötürü, baskı görüyor, hapiste yatıyor, sürgün ediliyor. Peki nasıl düşünceleri var “Hür Adam” Nursi’nin? Özgürlükten ne anlıyor? Kitapçık söylüyor: “Sınırları şeriat tarafından çizilmiş” bir hürriyet Nursi’nin hürriyeti (sayfa 6). Yani Nursi, yani film, yani Tanrısever, yani Fethullah Gülen için şeriatçı diyebilir miyiz? Aman ben demiş olmayayım, “paranoyak Kemalist” diye damgalanırım. Nursi’nin şunu dediğini de Zaman gazetesinde okudum (31 Aralık 2010): “”Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur”. Yani namaz kılmıyorsan toplumdan dışlanması, aforoz edilmesi gereken bir hainsin. Mahalle baskısı mı, ne? Ben bu hürriyetten almasam diyorum ama seçeneğim kaldı mı bilmiyorum. Artık yağmurun nasıl yağdığını bilimsel bir dille anlatmaya çalışan öğretmenlere gününün gösterildiği, yeni ve gerici bir çağda yaşıyoruz. Gerçek bu. (Bakınız “Yağmur Rahmettir” adlı İstanbul Belediyesi’nin vergilerimizle çıkardığı faydalı eser).
Kemalizle Fethullahçılığın ortak yanlarının çok olduğunu geçen haftaki yazımda yazmıştım.   Fethullahçılık aleni bir şekilde ABD himayeciliğinden yana tavır koyuyor ve yine aleni bir şekilde, dinin toplumsal yaşamı belirlemesinden yana. Kemalizmin bağımsızlık ve laiklik vurguları (bunları ne kadar gerçekleştirdiği ayrı mesele), Fethullahçılıkta kapının önüne konulmuş durumda. Geldiğimiz nokta birçok açıdan daha geri. Tek kazanımımız bugün Kemalizmin daha rahat eleştirilebilir olması. Ama onun yerini yeni ve çok daha güçlü tabular alıyor hızla. Filmde Mustafa Kemal bir İngiliz ajanı ya da İngilizlerin oyununa gelerek halkı dinden soğutmuş biri olarak çiziliyor (ezanı Türkçeleştirerek anlaşılmaz kılmış!). Amerika ise daha o zamandan yanaşılması gereken dost ve dindar ülke olarak resmedilmiş. Bu nasıl Müslümanlıktır, onu da anlamak çok zor. Irak, Afganistan ve Filistin hiç mi akılarından geçmez bu kitlenin? Acaba birisi de çıkıp Fethullah Gülen için Amerika’nın oyununa gelen biri ya da Amerikan ajanı diyebilir mi? Derse başına ne gelir? Aman paranoyaya gerek yok, bir şey olmaz. Hem filmde dendiği gibi Türk’ün kanında zulmetme özelliği yoktur. Her kötülük, dış mihrakların oyunu!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com