TARİH: 6 Mayıs 2005
GAZETE/DERGİ: Birgün
Yoğurtlu Shakespeare uyarlaması
Bir tür ‘Romeo ve Jülyet’ versiyonu olan ‘Kebab Connection’ın bulaşıcı bir enerjisi var. Sempatik oyuncuları ve akıllıca yazılmış senaryosuyla baştan sona keyifle izleniyor.
Kebab Connection son derece bildik öğelerden kurulu bir film ama buna rağmen
hiç sıkıcı değil. Aksine kendini, sempatik oyuncuları ve gayet akıllıca yazılmış senaryosuyla baştan sona keyifle izlettirmeyi başarıyor. Hemen hemen her yıl “Romeo ve Jülyet”in bir versiyonunu seyrediyoruzdur herhalde. Daha birkaç ay önce Ankara Film Festivali’nde gösterilen “Yallah Yallah”, bu kendi içindeki türün başarılı bir başka örneğiydi. Farklı kültürlerden, farklı ülkelerden iki genç birbirine aşık olmuşsa, yaşayacakları, demek ki aradan yüzyıllar geçmiş de olsa Shakespeare döneminde yaşanılanlardan pek farklı olmuyor. “Kebab Connection” adıyla “French Connection”a gönderme yaparken açıkça Shakespeare connection’ını (bağlantısını) da ifşa etmekten çekinmiyor. Çünkü filmin kahramanlarından ikisi oyunculuk sınavlarına hazırlanırken “Romeo ve Jülyet”ten bölümler ezberliyorlar. Filmin, saygısını sunduğu başka bir sürü şey daha var. Bruce Lee’ninkiler başta olmak üzere Çin dövüş sanatı filmleri, spagetti western’ler ve hatta bir sahnede meşhur “Potemkin Zırhlısı” bunlar arasında yer alıyor. Ama özünde “Kebab Connection” bir romantik komedi, yani aşıklar ayrılacaklar, birleşecekler, yanlış anlamalar yaşayacaklar falan derken muratlarına erecekler nihayetinde, biz de çıkacağız kerevetine.
Hamburglu ikinci kuşak bir Türk olan İbo (Denis Moschitto) ilk Alman kung-fu filmini çeken yönetmen olma hayallerini kurarken, sevgilisi Titzi (Nora Tschimer) oyunculuk sınavlarına hazırlanmaktadır. İbo sinema kariyerine amcasının kebap dükkanı için çektiği reklam filmiyle başlar. Film o kadar başarılı olur ki seyredenler akın akın “King of Kebab” adlı dükkana hücum eder. Bu arada kebabçının karşısındaki Yunan restoranı sinek avlamaktadır. İbo bir anda mahallenin kahramanı olur; önceleri yeğeninin yeteneklerini kavrayamayan amca yeni reklam filmi için kesenin ağzını açarken Yunanlı rakibi (Adnan Maral) de İbo’nun kendisi için de bir reklam filmi çekmesini hayal etmeye başlar.
Fakat İbo’nun yıldız olma hayallerinin önüne beklemediği bir engel çıkacaktır: Titzi hamile kalmıştır. Çocuğu doğurmak ve İbo’nun da sorumluluğu paylaşmasını istemektedir. Ama İbo’nun baba olmayı kabul etmekte karşılaştığı tek güçlük kendi egosu değildir; bir de babası Mehmet’in (Güven Kıraç) Alman bir gelini ve kendisine “baba” yerine “papi” diyecek bir torunu hazmedebilme sorunu vardır. Yabancı düşmanlığı Almanların tekelinde değildir ne de olsa, Türkler de bu konuda kendi çaplarında önemli başarılara imza atmış bir millettir.
Titzi, babalığa hazır olmayan İbo’yu terk eder ve bundan sonrası kendi içinde iniş çıkışlar yaşamakla birlikte İbo’nun Titzi’yi yeniden kazanma mücadelesi şeklinde gelişir.
Almanların Türkleri, Türklerin Yunanlıları (ve tabii ki bazı Türklerin Türkleri, Almanların da Almanları) oynadığı “Kebab Connection”da rolüne oturmayan oyuncu yok. Filmin bulaşıcı bir enerjisi ve yaşama keyfi (sinemadan çıktıktan sonra çok sürmese de) var. “Kebab Connection”ın kendi türünün çok iyi bir örneği olduğunu söylemekte sakınca görmüyorum.