Tarih: Temmuz 2000

Gazete/Dergi: Roll

John Convertino ile söyleşi;

Cüneyt Cebenoyan, Gökhan Pamuk 

Fonda bir spagetti western filmi gösterdiniz bazı şarkılarda. Sizi western’lerin vatanı Teksas’a, şimdi yaşadığınız Arizona’ya, kısacası güneye çeken nedir? Bildigimiz kadarıyla aslen kuzeylisiniz, değil mi? 

John Convertino: Evet doğru, ben New York doğumluyum aslında. Daha küçükken ailem Arizona’ya yerleşmiş. Ama herkes beni Latin kökenli sanıyor. Daha ileri gidip asil adımın Convertino değil. Umbertino olduğunu iddia edenler bile var. İtalyanca bilmiyorum, İspanyolca bilmiyorum, aileden gelen bir şey değil, ama işte kanımda var “güney”. 

Post rock – Americana ilişkisi sizin için ne ifade ediyor? Post rock biraz daha kuzeyli… Ama hem içiçe gibiler, hem de birbirinden epey ayrık duruyorlar. Mesela Tortoise’in elemanı Rob Mazurek var albümünüzde… 

Tortoise’a post-rock mı diyorsunuz? 

Evet, onlara post-rock, sizinkine Americana… Yoksa öyle denmiyor mu? 

O insanlarla çok eskiden gelen bir tanışıklığımız var. Çoğunlukla Chicago dolaylarından. Müziklerimiz farklı elbette, ama bakış açılarımız çok uzak değil. 

O kadar açılmaya gerek yok; yakınlarınızdan Smog, Palace, Sparklehorse, 16 Horsepower gibi isimlerle bile pek türdeş sayılmazsınız, ama yine de sizi bir araya getiren bir şey var… 

Hepsi çok güzel gruplar. Mesela 16 Horsepower’a derin bir saygımız var. Onlarda da bizde olduğu gibi nostaljik bir yan var. Giyim tarzları, müziklerinde bu nostalji çok aşikar. Sonra Bill Callahan, Will (Oldham)… Hepsi harika insanlar… 

Ya spagetti-western’ler? O filmlerden de akıp gelen şeyler yok mu mesela? 

Olmaz olur mu? 

Spagetti-western’ler pek de derin filmler değil, ama sizlerin müziği alabildiğine derin… Haklısınız… Bize o filmlerde cazip gelen şey aslında mekanın uçsuz bucaksızlığı, boşlukta duran kasabalar vb… O enginlik duygusu… Ama ne kadar yüzeysel olursa olsun, o ruh aynı işte. Olup bitenler hep Meksika’ya yakın mevkilerde cereyan ediyor. Ve tabii Ennio Morricone’nin müzikleri… 

Albümde “Ballad Of Cable Hogue” diye bir şarkınz var. Sam Peckinpah filmi olan “Ballad Of Cable Hogue”dan mı (Çöl Şeytanı adıyla gösterildi) esinlendiniz? 

Evet, tabii ki ondan. Ama o şarkı ortaya çıktığında daha biz filmi seyretmemiştik. Joey’nin kız arkadaşı sözetmişti filmden; Joey de daha seyretmeden etkisinde kalmıştı. Sonra bir gün bu şarkıyla çıkageldi. Kız arkadaşı şarkının sözlerini Fransızcaya da çevirdi. Filmi seyrettik tabii sonradan, ama bizim için büyük hayal kırklığı oldu. Ne yazık ki “…Cable Hogue” iyi bir Peckinpah filmi değil. Tipik de değil. 

Bir de modem western’ler var ve tabii yine müzikleri… 

Evet, Roberto Rodriguez’in “El Mariachi”sindeki “Desperado” yu da çalmayı çok seviyoruz mesela… Kim söylemişti hatırlayamıyorum… 

Antonio Banderas olması lazım… 

Tabii ya, oydu… 

Yeşil renginin sizin için özel bir anlamı var mı? 

Evet, ben de konser esnasında aynı şeyi düşündüm. Ortama yeşil renk hakimdi, değil mi? Ama belirgin bir nedeni yok… 

Konserin atmosferi, ayrıca “Black Light”ın kapağı… 

Yok… Tesadüf hakikaten… 

Konserde yeni şarkılarınızdan “Crystal Frontier”i, Carlos Fuentes’in romanından esinlenerek yazdığınızı söylediniz. Latin Amerikan edebiyatıyla aranız nasıl? 

Fuentes, Marquez… Kendi payıma, onları çok seviyorum. Mesela Marquez’in “Kolera Günlerinde Aşk”ı. Okudunuz mu? Beni allak bullak etmişti o kitap. Muhteşemdi… Amerika’nın dilinin yalnızca İngilizce olması gerektiğini düşünenler var. Ne kadar saçma. Herkes istediği dili konuşmalı, istediği yerde yaşamalı. Sınırların kalkması gerek. 

Atina konseri Avrupa turnenizin bir ayağı mı, yoksa özel davet gibi… 

Evet, Avrupa turnesindeyiz, ama bir tek Selanik konserimiz kaldı, sonra dönüyoruz. 

Klasik soru… Türkiye’ye davet edilseniz? Oralarda da ne kadar tanınıp sevildiğinizi biliyor musunuz? 

Doğrusu hayır tabii ki. Çok sevindim. 

Türkiye’de böyle bir konser düzenleyebilir miyiz? 

Mümkünse neden olmasın? 

Kriterler ne? Burası aşağı yukarı 1500 kişilikmiş. Şu an İstanbul’da mesela, aynı sayıda insan izlermiş gibi geliyor ama, alım gücü buradakilere benzemiyor. Bilet fiyatı aşağı yukarı bizde de öyle belki ama (yaklaşık 14 milyon TL) işte, herkes kolayca bu kadar para vermek istemeyebilir.

Plak şirketi oralardaki satışlara bakıyor, potansiyeli anlamaya çalışıyor filan. Yunanistan’daki satışlarımız gayet iyiydi. Özellikle “Black Light”ınki… 

Peki albüm satışlarınız nasıl? Memnun musunuz? 

Hem de nasıl! Gerçi tam ne kadar sattık bilmiyorum ama, “Black Light”ın dünya çapında 20 bin kadar sattığını duydum. İnanılmaz bir durum. Tek kelimeyle inanılmaz. Hakikaten bu kadar iyi bir rakama ulaşacağımızı beklemiyorduk. (O sıralarda Britney Spears’ın yeni albümü solo artistler arasında ilk haftasında en çok satan plak oldu ve 1,3 milyon sattı; daha tozu dinmeden Eminem, 1,7 milyon satarak yeni bir rekor tesis etti.) 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2020 -CuneytCebenoyan.com